Misafir Yazılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Misafir Yazılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Nisan 2016 Pazartesi

Kişisel Bakım Bloglarında Övülen Her Ürün Övgüyü Hak Ediyor mu?

Bu  misafir yazı, Sevdaninzillisi sitesi sahibi Sevda Göksel tarafından Blog Hocam için yazılmıştır.

Merhaba,

Ben sizlerle bambaşka bir mecradan bir konuyu paylaşmak için buradayım.

Ben kimim? Türkiye’de neredeyse yüzlerce olan kozmetik ve kişisel bakım bloğu yazarlarından biriyim.

Ben ne yaparım? Denediğim, kullandığım ürünler ile ilgili incelemeler yayınlarım.

Şimdi düşüneceksiniz ne işi var Blog Hocam gibi bir sitede benim gibi bir yazarın?
Çünkü gerçekler önemlidir, ben de az da olsa sizleri uyarmak ve doğru yanlış anlatımları anlamanız için minik ipuçları vermek istiyorum.

kişisel bakım

Türkiye’de on binlerce blog var. Çok ciddi bir pazar ve bu pazarda gerçek yazarlar da var sadece ürün gelsin, reklam yaparak ben keyfime bakarım diyenler de. Benim blog yazmaya başlama maceram; atopik ciddi hassas bir cilde sahibim. Bu cilde sahip kişilere, çok ciddi gözüken bir yazarın önerdiği ve “mutlaka kullanmalısın muhteşem dediği bir krem”, cildimde 2 ay boyunca sürecek ciddi bir deformasyona sebep oldu. Araştırdığımda, benim gibi kişilerin asla kullanmaması gerektiği ve ciddi hasara sebep verebileceğini acı bir şekilde öğrendim.

Bir kadının en büyük zaafı kozmetik ve kişisel bakım ürünleridir. Çok büyük takipçili kişilerin peki önerdiği her ürün muhteşem mi gerçekten?

Maalesef değil. Firmaların, kozmetik ve kişisel bakım tanıtımlarında değer verdikleri sadece sayılardır. Bir ürünü tanıtan o, çok büyük takipçili kişilerin %60’ı emin olun o muhteşem dediği ürünü denememiştir bile. Ancak yaptığı pr çalışması gereği, ona sunulan metni paylaşmak suretiyle, bunu sizlerin bilinç altına işletir ve belki de hiç ihtiyacınız olmayan bir ürünü size aldırır. Bu yazıyı okuyan bayanlar açın bir bakın çekmecenize. Bakalım alıp sonradan neden ihtiyacım vardı buna aldım, dediğiniz kaç yüz liralık ürününüzü göreceksiniz. Muhteşem denilmiş bir şampuan saçınızı dökmüştür, gene harika ötesi herkeste olması lazım denilen bir krem cildinizi bozmuştur veya harika denilen bir kozmetik ürünü aslında hiç mükemmel değildir.

Burada ne yapılması lazım? Bloglara güvenmeyecek miyiz sorusunu sorabilirsiniz. Okuyun, illa çok takipçili olması lazım değil bir kişinin. Ciddi yazan, ciddi yorumlayan öyle çok kişi var ki blog denizinde. Bu denizde, sürekli günün kargosu hashtagını kullanmayan birilerine mutlaka denk gelirsiniz. İşte o kişiler gelen ürünleri deneyimlemeden, günün kargosu başlığına almazlar. İnstagram ve diğer sosyal medya hesaplarına dikkat edin. O muhteşem dediği ürün kaç kez görsellerinde yer almış. Firmanın yazdığı çok belli açıklamaların dışında, ciddi anlamda kullandığını gösterebilmiş mi? Benim gibi bir yazarsınız diyelim, asla yılmayın. Ben çok yıldım. Nasıl bunun kadar kötü bir ürüne, muhteşem diyerek insanları alışverişe zorlarlar, nasıl bir firma bu kadar basite indirgenmiş, bir tanıtım yapar dedim bir çok kez. Ancak sonra önemli olan konunun, gerçekten yazmak olduğunu anladım. Gerçek bir yazarsanız, yazdıklarınızın arkasındasınızdır. Tüm önerdiğiniz ürünleri bir çok görselinizde kullanmışsınızdır. İnsanlara tüketmeyi değil, gerçekten ihtiyaç doğrultusunda alışveriş yapmayı teşvik etmişsinizdir. Bir firma size ürün gönderdiğinde, o ürün eğer kötüyse bunu çekinmeden söyleyebilecek cesaretiniz vardır. Bir bayanın veya bir erkeğin, kişisel bakımı için harcayacağı ve alacağından fazla ürününüz varsa eğer çekmecenizde, iyice bir düşünün. Onları size tavsiye eden kişi veya kişiler gerçekten kullandı mı ki hemen gidip aldınız?

Lütfen artık ciddi yazan, ciddi deneyimleyen kişilerin yorumlarını dikkate almaya başlayın. Para kolay kazanılmıyor, tüketmek adına harcama yapmak yerine, ihtiyacınıza yönelik araştırma yaparak alışveriş yapmaya başlamak için hiçbir zaman geç değildir.

Bana bu imkanı verdiği için Bloghocam ‘a çok teşekkür ediyorum.

Yazar hakkında: Bu yazı Sevdaninzillisi sitesi sahibi Sevda Göksel tarafından Blog Hocam için yazılmıştır.

25 Mart 2016 Cuma

1000+ Blog Yazısından Sonra Öğrendiğim 8 Ders

Bu yazı, teknojest.com sahibi Poyraz Şahin tarafından Blog Hocam için yazılmıştır.

2009 yılından beri blog yazarlğı yapıyorum ve şimdiye kadar 1000’in üzerinde blog yazısı paylaştım. Elbette bu kadar yazı yayınlarken kimi zaman ne yazsam sorusuna kolayca cevap verebildiğim gibi kimi zaman da kara kara düşünüp öylece dakikalarca bilgisayarın ekranına bakmışlığım oldu.

Elbette ilk yazımla son yazım aynı kalitede olmadı. Her yazımda bir şeyler öğrendim ve kendimi biraz daha geliştirdim. Bu kadar yazı yayınlayan birisi olarak sizlerle paylaşacak tavsiyelerim olduğu için böyle bir yazı hazırlamak istedim.

İşte size 1000+ blog yazısından sonra öğrendiğim 8 ders :

1 – Hakkında yazdığınız konuyu öncelikle sevmelisiniz

Eğer kaliteli içerik sunmak ve kaynak bir yazı ortaya çıkarmak istiyorsanız ilk olarak o konuda hakim olmalı ve yazmaktan usanmamalısınız. Okuyucularınıza, yazdığınız yazınızla liderlik etmek istiyorsunuz fakat daha siz yazıyı benimsememişsiniz ! Emin olun okuyucularınız da bunu anlayacaktır.

Neden internette en çok kadın – moda blogu var ve en çok da bu tür siteler bir müddet sonra kapanmaya yüz tutuyor ? Çünkü bayanların yazıları paylaşma ve reklamlara tıklama isteği daha fazla olduğunu düşünen modayla ilgisi olmayan erkekler büyük bir hevesle hakim olmadıkları konularda yazarlar. Bir müddet sonra makale sayısı azalır, içerik kelime sayısı azalır ve blog artık güncellenmemeye başlar!

Emin olun internette hala açıkta olan direkt anahtar kelime analizi yapılmadan yayınlanmış konular var. Fakat tamamen ilgi alanım dışı olduğu için kalkışmak istemedim. Eğer blogunuzu tek başınıza yönetiyorsanız ne yazdığınız konusuna tam hakim olun ve içerik yazmaktan usanmayın.

2 – Yazmak için önce okumalısınız

Yazdığınız kategoriyi sevmeniz için bir başka neden. Elbette sizinle aynı niş de yazan onlarca blog vardır. Onların yazılarını takip ederek kendi yeni yazılarınız için fırsat oluşturabilirsiniz.

feedly

Örneğin ben teknoloji ve blog yazarlığı konusunda feedly servisini kullanarak onlarca blogu takip ediyorum. Kendimi gelişen olaylar karşısında güncel tutmaya çalışıyorum. Siz de bir takip aracı oluşturarak kategorinizdeki yeni gelişmeleri yakından izleyerek blogunuzu güncel tutabilirsiniz.

3 – Hemen hemen her şey hakkında yazı yazılmıştır gerçeğini unutmayın

Eğer şimdiye kadar hiç yazılmamış bir niş arıyorsanız size diyeceğim tek şey: Bol Şans!
  • Tumblr de açılmış blog sayısı 286 milyon!
  • Wordpress de ki blog sayısı 41 milyon!
  • Blogger da ki blog adedi 200 milyon üzeri
Bu size neyi ifade ediyor ? Yazılmamış konu-kategori hakkında beyhude çalışma içerisinde olmayın’ı işaret ediyor. Fakat bu durum sizin şevkinizi kırmasın! Çünkü sizin hedefiniz yazılmamış olanı yazmak değil konu hakkında daha iyi yazmak olmalı.

Eğer daha iyisini yazmaya odaklanırsanız herkesin alkışlayacağı içerik oluşturmanız hiç de zor olmayacaktır.

4 – Kaliteli içerik oluşturmak düşündüğünüzden daha çok zaman alabilir

uzun-zaman

Belki internette 1000 kelime ve üzeri 1 saatte nasıl yazabilirsiniz şeklinde blog yazıları okumuşsunuzdur. Eğer siz de bu zaman diliminde içerik oluşturabiliyorsanız ne güzel! Fakat daha uzun sürüyorsa üzülmeyin, yalnız değilsiniz. Yazacağınız konuya göre değişen bir “zaman sürme” durumu mevcut.
  • Ne kadar araştırma yapmalı
  • Konuya ne kadar hakimsiniz
  • Kaç tane resim eklemelisiniz
  • Yazı uzunluğu ne kadar olmalı
Faktörleri sizi zaman bakımından etkileyecektir. Bazen hem araştırıp hem yazmak durumunda kalabiliyoruz. O yüzden kaynak niteliğindeki yazıları 2-3 gün hatta 1 hafta içerisinde tamamladığım da oluyor.

5 – Yaşadığınız bir problem varsa onun hakkında yazın

Eğer blog kategorinizdeki bir konuyla alakalı bir problem yaşıyorsanız işte size fırsat. Aynı problemi başkaları da yaşayabileceği için o konu hakkında yazmanız onlara da yol gösterecektir.

Birebir problemi yaşayan birisi de olduğunuz için her bir detayı atlamadan yazacaksınızdır. Bu daha kaliteli içerik oluşturmanızı sağlayacaktır.

6 – En iyisini yazsanız bile yazınızı pazarlamalısınız

Eğer yazınızın en iyisini olmasını istiyorsanız sadece içeriği hazırlayıp insanların onu bulmasını bekleyemezsiniz ! Yazınızın reklamını yapmalısınız. Bu kural herkes için geçerli. İster blog hayatına yeni başlayan birisi olun isterseniz onuncu yılınızı devirin yazınızı insanlara ulaştırmaya çalışmalısınız. Ne hakkında yazdığınızın önemi yok, sosyal medya, mail ve forumları kullanarak yazınızı fazla kişiye ulaştırabilirsiniz.

7 – Konuk yazarlık hala işe yarıyor

Belki şu yazıyı Blog Hocam da yazana kadar harcadığım vakitle kendi blogumda en az 2 farklı yazı yazabilirdim! Ama blogların çok yazıdan yayınlamaktan öte kaliteli bloglar tarafından önerilmeye ihtiyacı var. Bunun en önemli şekli de konuk yazarlık.
Blog Hocam için oluşturduğum bu yazı hem benim link almamı hem de Blog Hocam okuyucuları tarafından keşfedilmemi sağlayacak.
Siz de kategorinizdeki otoriter bloglarda sesinizi duyurmayı asla ihmal etmeyin! En temiz ve en doğal şekilde kendinizi yeni okuyucuların karşısına çıkarma yöntemi olan konuk yazarlık uygulaması emin olun işe yarıyor.

8 – Ne yazacağınız hakkında tıkanabilirsiniz, dert etmeyin !

Dakikalarca anlamsız bir şekilde bilgisayar erkanına baktığınız oldu mu ? Benim oldu. Çoğu kez ilham gelmesini bekleriz fakat nafile. Bu durum sadece kendiniz yazıya başlarken göstermeyebilir de. Yazıya başlarsınız fakat bir türlü yazıyı bitiremezsiniz. Taslak olarak çok yazı bırakmışlığım da vardır.

Böyle bir durumda blog yazısı yazmak yerine mail yazın, blogları yorumlayın, forum da soruları yanıtlayın. Parmaklarınızdan kelimeler döküldükçe yazacağınız yeni yazı için antrenmanınızı tamamlamış olacaksınız.

Son Sözler

Umarım blog hikayem boyunca öğrendiğim dersler sizin de başarılı olmanızı sağlar niteliktedir. Peki siz blog yazarlığı boyunca ne tür dersler öğrendiniz ?

Yazar Hakkında: Bu yazı Teknojest sitesi sahibi Poyraz Sahin tarafından Blog Hocam için yazılmıştır

16 Ekim 2015 Cuma

Öğrenciler Neden Blog Yazmalı? – 6 Makul Sebep

Blog yazarlığı yediden yetmişe günümüzde herkesin zevk alarak yaptığı, para kazanabildiği bir uğraş, bir meslek haline geldi. Çünkü sesini binlercesine duyurabilmek, ücretsiz bir şekilde bile bir bloga sahip olabilmek, her ortamda çalışabilmek ve ilerleyen dönemde blog yazarak para kazanmak mümkün olduğu için bu meslek her geçen gün büyüyerek gelişmeye devam ediyor.

Peki öğrenciler böyle bir uğraşın içerisinde yer almalı mı ? Bir başka deyişle neden öğrenciler blog yazmalı ?

öğrenciler neden blog yazmalı


Eğlenceli zaman sağlar

O kadar ders arasında sıkıştığınız zaman blogunuz imdadınıza yetişebilir. Örneğin kişisel bir yazınıza yapılan olumlu yorumlar ve akabinde gelen etkileşimler sizin keyif almanızı sağlayabilir. Öğretmen kontrol eder mi, ederse kaç alırım, yetiştirmem gerekiyor gibi kaygılarınız olmadığı için harika işle ortaya çıkararak övgüler alabilirisiniz.

Okuma motivasyonunuz artar

Okul döneminde verilen ödevi yapmak zaruri olacağı için bazen keyfinizin yerinde olmadığı zaman bile bazı şeyleri okumak zorunda kalabilirsiniz. Yalnız blogunuzda nasıl yapılır türünde bir yazı paylaşmak istediğiniz zaman aklınıza gelebilecek tüm soruların yanıtlarını yazınıza eklemek isteyeceğiniz için farklı kaynaklardan okuma ihtiyacı hissedecekseniz.

Okudukça kendinizi geliştirecek ve o derece yazınızı güzelleştireceksiniz. Bu durum siz de her yazı yazmadan önce farklı kaynakları okuma gerekliliğini hissettirecek ve okuma alışkanlığı kazandıracaktır.

Yazma yeteneğiniz artar

Hep başımızın tatlı belasıdır kompozisyonlar değil mi ? Aslında her blog yazısı da görsel öğelerle zenginleştirebileceğiniz  bir tür kompozisyondur. O sınırlı zamanda yazma yeteneğinizi geliştiremediğinizi düşünürsek geniş zamanda imla kurallarına uygun, giriş-gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşan iyi araştırılmış bir yazı size hem o konuyu iyi öğretecek hem de yazma yeteneği kazandıracaktır.

Sürekli blogunuzda yazdıkça artık dersleriniz sırasında yazacağınız kompozisyonlar için pratik kazanmış olacaksınız.

Aile içinde kendinizi gösterme fırsatı sunar

Her yaptığınız çalışmayı ya da her düşündüğünüz şeyi “baba bak ben bunu yaptım, bunu çizdim” diyemeyebilirsiniz. Yalnız tek bir adres olarak blogunuzu anne ve babalarınız, dostlarınız bilirse sizin yeteneğinizi, paylaşımlarınızı oradan takip edebilir. Yapacağı yorumlar hem sizin populerleşmenize hem de motivasyonunuza olumlu katkı yapacaktır.

Sosyal çevrenizi artırır

Günümüzde sosyal ağlar sayesinde tanımadığınız onlarca kişiyle etkileşim kurmanız mümkün. Blog yazdığım zaman yüzlerce yeni dürüst insanlarla arkadaşlık ettiğimi söyleyebilirim. Siz de yazılarınızla binlercesinin ortak sesi olabilir ve onlarla etkileşim kurabilirsiniz. Belki de yakınen tanıdığınız arkadaşınızdan alamayacağınız desteği yazılarınız vasıtasıyla size ulaşan birisinden alabileceksiniz.

Yönetim ve liderlik becerisi kazandırır

Kimseye bağlı değilsiniz, kendi işinizin patronusunuz ! İyisiyle kötüsüyle okuyucunun yani müşterinizin tek muhatap alacağı kişi sizsiniz. Müşteri bir soru mu soruyor, yanıtını bulmak sizin işiniz. Blog tasarımında sıkıntı mı var, renkler mi uyumsuz ? O zaman belki bütçeyi kontrol edip bili kişilerden yardım almak gerekir. Daha fazla kişiye mi ulaşmak lazım ? O zaman farklı çalışmalar başlatmalısınız. Bu soruları elbette artırabiliriz.

Bu süreçleri iyi yönetirseniz blogunuzu yönetme ve ona liderlik yapma konusunda iyi olduğunuzu göstermiş olacaktır. Bu da size hayatınızda proje yönetme becerisi kazandıracatır.

Son Sözler

Bir öğrenci olarak bu yazımı sonuna kadar okuduysanız sanırım “ben de blog açmak istiyorum” hevesini taşıyorsunuz. Cesaretli olun, atak olun ve sabırlı olun. Hiç bir gül dikensiz yetişmez, o yüzden kısa sürede binlerce takipçi beklemeyin. Azimli çalışmanızın sonucunu muhakkak alabileceksiniz. Üstelik yeterli hite ve okuyucu kitlesine ulaştıktan sonra adsense ile para kazanma imkanına bile sahip olabileceksiniz.

Unutmadan blog için çalışma yaparken dersleri de ihmal etmek yok !

Ve son sözüm de anne – babalara ! Çocuğunuzun kendi gelişimi için onu blog konusunda teşvik edebilirisiniz. İnternetten onları alı koymak mümkün değil. En azından bu şekilde kendilerine değer katacak bir çalışma içerisinde yer almasını sağlayabilirsiniz.

Yazar Hakıkında: Bu yazı öğretmen, öğrenci ve veliler için faydalı yazılar yazan Eğitim Bölümü sitesi sahibi tarafından Blog Hocam için yazılmıştır.

30 Eylül 2015 Çarşamba

Sitenizin Bırakacağı İlk İzlenimi Belirleyen 6 Temel Kriter

Yeni bir site keşfettiğinizi varsayalım, siteye biraz da alıcı gözüyle bakıyorsunuz. Siteye bir daha girecek misiniz yoksa girmeyecek misiniz, bunun kararını hangi kriterlere göre verirdiniz?

ilk izenim


Sitenin Açılış Hızı
  • Site açılırken ziyaretçiyi çok bekletiyor mu?
  • Sitede dolaşırken ziyaretçiyi çok bekletiyor mu?

Sitenin Genel Görüntüsü
  • Tema çok karmaşık mı?
  • Tema göz yoruyor mu?
  • Tema göze hitap ediyor mu?
  • Sitede teknik hatalar var mı?
  • Sitede dil ile ilgili eksiklikler var mı?

Sitenin Genel İçerik Durumu
  • Sitedeki ilk sayfa içerikleri neler, ilgimi çekebilecek bir şey var mı?
  • Sitede en çok okunan yazılar, son yazılar, en çok yorum alan yazılar vs. gösteriliyor mu? Bu yazılar ilgimi çekiyor mu?
  • Sitede hangi kategoriler mevcut?
  • İlgimi çekebilecek bir kategori(ler) var mı? Varsa bu kategori(ler) benim işimi ne kadar görür? Bu kategori(ler) ne sıklıkta güncelleniyor?
  • Sitedeki içerik sayısı nedir? Kategorisi çok olan ama çoğu kategoride içerik olmayan bir site mi? Kategorisi az ama içerikleri doyurucu tarzda bir site mi? Hem kategorisi çok hem de içerikleri bol olan bir site mi?
  • İlgimi çeken bu kategoriler ve içerikler kaliteli mi, içerikler bana ne kadar katkı sağlar?

Sitedeki Sosyal Hareketlilik
  • Sitedeki yazılara yapılan yorumların düzeyi nedir? Sitede in cin top mu oynuyor, yoksa her yazının altında en az 10-15 yorum aldığına kanaat getirebilir miyim?
  • Sitedeki sosyal medya aktivitesi nedir? Eğer yüksek sayısal değerler varsa bu değerlerin hepsi organik midir?
  • Site aktiviteleri sosyal medyada ne ölçüde paylaşılıyor? Siteye girmesem bile sosyal medyadan takip etme imkanım var mı?

Sitedeki Gelir Getiren Unsurlar
  • Sitede reklam var mı? Varsa sitedeki sayısı, yerleşimi kullanıcı tecrübesini nasıl etkilemektedir?
  • Sitede banner reklam var mı? Yani başka kişiler/firmalar para verip reklam alacak kadar sitedeki istatistiksel bazı değerleri iyi buluyor mu?
  • Sitedeki tanıtım yazıları, advertorial içerikler vs. sitedeki içeriklerin önüne geçiyor mu?

Site Sahibi/Site Ekibi
  • İçerikler ne sıklıkta ekliyor?
  • Yorumlara cevap veriyor mu? Cevap verilebiliyor mu? Verilen cevaplar ziyaretçiyi memnun etmiş mi?
  • Karakter yapıları nasıl? Yani ziyaretçiye yaklaşımları nasıl, olumsuz durumlarda nasıl bir tavır sergiliyorlar?
  • Alanında tecrübeli mi? Tecrübesini kanıtlamış mı?

Ziyaretçiler bu ve bunun gibi kriterleri tek tek kontrol etmeseler bile farkında olarak veya farkında olmadan girdikleri sitelerde bu gibi sorulara cevap aramaktadır. Bu gibi soruların cevapları da sezgisel düzeyde açığa çıkmaya başlayınca (yani site ile ilgili bir izlenim oluşmaya başlayınca) ziyaretçi bir sonuca varır. Buna göre de sitede sadece ziyaretçi olarak mı kalacak yoksa belli aralıklarla siteyi ziyaret ederek takipçi olarak devam edecek karar verir.

Yazar Hakkında: siradanyazilimci.com sitesinde ilgilendiğim alanlar üzerine tecrübe ettiğim şeyleri paylaşıyorum.

25 Ağustos 2015 Salı

5 Bloggerın Milyon Dolarlık Kazanç Sırrı

Aylık binlerce, yıllık milyonlarca dolar para kazanan bloggerları ve hikayelerini araştırmaya kalktığımızda sayfalarca sonuç alabiliyoruz. Bu yazıda sizlere yalnızca 5 bloggerın kısa hikayesini, nasıl binlerce dolar para kazanarak, milyonlarca dolarlık servete sahip olabildiklerini anlatacağım. Bu 5 bloggerın ilk ortak noktası her birinin başlangıçta ücretsiz blog platformları üzerinden blog yazmaya başlamasıdır.

Onların para kazanma hikayeleri etkileyici olsa da aslında küçük “sırları” çok daha etkileyici, emin olun.



Techcrunch

İlk kısa hikayeye, birçoğunuzun severek takip ettiğini ve adını mutlaka duyduğunuzu düşündüğüm teknoloji günlüğünden başlayalım. 2005 yılında Michael Arrington ve Keith Teare ikilisi tarafından kurulan TechCrunch, 2010 tarihinde AOL tarafından yaklaşık 40 milyon dolara satın alınmıştır. Günlüğün dünya çapındaki başarısı ülkemizde dahil olmak üzere birçok yerli girişime ilham kaynağı olmuştur. Teknoloji ve internete olan tutkusu sayesinde Michael Arrington; Time, Wired ve Forbes tarafından “internetin en etkili kişileri” arasında gösterilerek başarısını tüm dünyaya duyurmuştur.

Gothamist

Gothamist, Jake Dobkin tarafından New York şehrine ait yerel haberler, etkinlikler, yemek ve kültür üzerine yazılar yazmak adına 2003 yılında kurulmuştur. Başlangıçta Jake ve Jen Chung tarafından tutulan günlüğe, zamanla Jake’in New York’ta yaşayan arkadaşları da yazılarıyla katkı sağlamaya başlamıştır. Hızlı büyümesini fırsata çeviren Jake, global öneme sahip 12 şehir merkezi içinde aynı içerikte günlükler hazırlamıştır. Gothamist, aylık 80 bin dolar kazancıyla en başarılı şehir günlükleri arasında gösteriliyor. Gothamist; Wired, Forbes ve Business Week gibi yayınlardan çeşitli ödüllere layık görülmüştür.

Perez Hilton

Mario Lavandeira nam-ı diğer Perez Hilton, ücretsiz Wordpress platformu üzerinde kurduğu PageSixSixSix  adlı magazin günlüğünde ünlüler hakkında yaptığı eleştirilerle adını duyurdu. Eşsiz bir ün kazanan Mario, bu fırsatı kendi adına sıçrama tahtası olarak kullandı ve yazılarına şu anda da olmak üzere kendi adını verdiği günlüğü üzerinden devam ediyor. Açık sözlü oluşuyla tanınan Mario, günlüğünde yayınlamaya devam ettiği ve ünlülerin fotoğrafları üzerine yerleştirdiği müstehcen çizimlerle kırıcı olan her şeyi yazmaya devam ediyor. Sırf bu paylaşımlarından dolayı global webmaster forumu Digital Point’ten süresiz uzaklaştırma aldığı biliniyor. Ayrıca, Mario’nun her yıl MTV, People's Choice gibi organizasyonlara özel davetiyeyle gittiğini de belirtmek gerek. Bu arada günlüğün yaklaşık değerinin 40 milyon dolar olduğu tahmin ediliyor.

Mario, bir röportajında yazdıklarından para kazanmayı aklından bile geçirmediğini söylüyor.

MMA Junkie

Karma dövüş sanatları (MMA) tutkunu bir blogger tarafından ufcjunkie.wordpress.com  adresinde yayın hayatına başlayan web günlüğü, UFC tarafından yapılan yasal bildirimlerin ardından MMA Junkie adıyla yayın hayatına devam etmek zorunda kalmıştır. Günlük, dünyaca ünlü birçok spor sitesini de etkileyerek, karma dövüş sanatlarıyla ilgili haber kategori açılmasını sağlamıştır. 2011 yılında USA Today tarafından 15 milyon dolara satın alındığı belirtilmektedir.

Cheezburger

2007 yılında Hawaii'li kız arkadaşıyla ücretsiz Wordpress hesabı üzerinden web günlüğü oluşturan Ben Huh, fotoğraflara altyazı ekleyerek adeta onları konuşturmaya başladı. Kısa bir süre sonra viral büyüme yaşayan Cheezburger, günde yüz bin tekil ziyaretçiyi ağırlamaya başlamıştı.

Yoğun ziyaretçi trafiğini fırsata çeviren Ben Huh, kısa zamanda Failblog gibi kardeş günlükleri de popülerleştirmeyi  başardı. 

Yerli BONUS: Sesliyemek.com

İki üniversite öğrencisi Kemal Kadirhan ve Didem Pulat tarafından 2013 yılında kurulan Sesli Yemek, Mayıs 2015 tarihinde sektörde yer alan bir şirket tarafından 200 bin TL’ye satın alındı. Üstelik kurucular yüzde 10 hisseyle projede yönetici olarak işlerine devam ediyorlar. Blogun kurucularından Kemal Kadirhan Hürriyet’e verdiği röportajda, blogu kurmadan önce ilgi alanlarını düşündüğünü, yemek ve müziği her zaman sevdiği için böyle bir blog yazmaya başladığını dile getiriyor. Yemek tarifleri konusunda neredeyse sayısız blog var. Fakat, Sesli Yemek’ten daha önce yemek ve müziği birleştiren herhangi bir blog yoktu. 

Peki ama başarılı olan tüm bu bloggerların sahip olduğu sırlar neydi?

Bütün bu hikayeler oldukça etkileyici. Aslında milyoner olmuş ya da aylık binlerce lira kazanan bloggerlar hakkında o kadar çok hikaye var ki, neredeyse sonsuz. Tüm bu hikayelere sebep olan bazı sırlar var. Benim bu hikayelerden yaptığım çıkarımları ve onların var olduğunu düşündüğüm sırlarını aşağıda sıraladım.

1. Tutkulu olun

Hiç kuşku yok ki, yukarıda hikayeleri yer alan her bir bloggerın ilgi alanına yönelik mutlak bir tutkusu var. Buna iş gözüyle bakacak olursak -ki bence öyle- her iş ancak koşulsuz tutkuyla başarı sonucuna ulaşabilir. Mesela ben daha önce işinde mutsuz olup da başarılı olanını görmedim ama işini tutkuyla yapıp da başarılı ve mutlu insanların pek çok hikayesine denk geldim. Örneğin, Sesli Yemek kurucularından Kemal Kadirhan yemeklere ve müziğe olan bir tutkuya sahip. Gothamist kurucusu Jake Dobkin, New York şehrine tutkuyla bağlı ya da karma dövüş sanatları tutkunu MMA Junkie kurucularını hatırlayın… Tümü hikayelerde. 

2. Kendiniz gibi olun

Çoğu profesyonel blogger, blogların kişisel özelliklerle yazılması gerektiği konusunda hemfikirdir. Yani eğer yazıyorsanız kendiniz gibi olun. Örneğin Mario Lavandeira, eminim kimsenin ne düşündüğünü umursamadan yazdı ve yazmaya devam ediyor. Muhtemelen ünlüleri umursamış olsaydı yazacak bir şey bulamayacak veya bugünkü popülaritesine sahip olamayacaktı. Okuyucuları tamamen umursamamak da kısmen yanlış bir tutum, benim kastım bu değil. En azından bazı zamanlar için…

Söz gelimi, kendiniz için yazın, kendiniz gibi yazın.

3. Para harcamayın

Para harcamayın, buna gerek yok. Yukarıda hikayeleri de yer alan çoğu blogger, yazmak için herhangi bir ödeme yapmadı. Başlamanız için sizinde ödeme yapmanız gerekmiyor. Öte yandan başlangıçta tasarım, SEO, eklentiler vs. hiçbirini düşünmeyin. Onların yaptığı gibi yapın ve sadece yazın.

4. Para kazanmak için beklemeyin

Birkaç başlık önce blog yazmaya gerçek bir iş gözüyle baktığımı ifade etmiştim. Yapacağınız her işte para kazanmanızın normal olduğu gibi blog yazarak da para kazanmanız veya kazanmak istemeniz gayet normal. Fakat genelde sadece “para kazanma” düşüncesiyle yola çıkıldığında bu istem bloggerları olumsuz yönde etkiliyor ve performans düşüklüğüne sebep olabiliyor. Bu nedenle her şey yoluna girene kadar bir süre para kazanma düşüncenizi rafa kaldırabilirsiniz. Örneğin Ben Huh, Cheezburger’i Wordpress üzerinde oluşturduğunda tek isteği sadece biraz eğlenmekti! Eğer finansa ilgili duyuyorsanız bunu uzun vadede yatırım olarak düşünebilirsiniz.

Son

Blog yazarak para kazanmak inanılmaz bir şey. Bu işten para kazanmanın en büyük avantajlarından ilki istediğiniz zaman istediğiniz yerde çalışabiliyor olmanız. İkincisi ve daha özeliyse finansal özgürlüğe sahip olmanızdır. En önemli yanıysa aynı tutkulara sahip insanlara hitap edebilmek ve onlara her şeyi anlatabilmektir. 

Hikayeler hakkında ne düşünüyorsunuz gerçekten merak ediyorum ve ayrıca, sizce bu işte daha başarılı olabilmek için neler yapmalıyız, sizin başarı sırlarınız bulunuyor mu ya da paylaşmak istediğiniz hikayeler? Yazın ve hep birlikte tartışalım.

Yazar Hakkında: Kişisel finans, yatırım, birikim, tasarruf, girişim ve iş geliştirme konularında yayın yapan web günlüğü ekonomist.co yazarlarından Eray Bozan tarafından Blog Hocam için yazılmıştır.

18 Ağustos 2015 Salı

Ziyaretçilerin Asla Hayır Diyemeyeceği 8 Yazı Türü

Google aramaları sonucu ya da sosyal medya paylaşımlarında yazınızın ön izlemesine ulaşan ziyaretçileriniz yazınıza tıklamadan önce o kısa anda başlık ve açıklamadan etkilenmeyi bekler. Evet yazımızı google aramalarında öne taşımak için seo ayarlarını yapıyoruz fakat çıkan ilk sonuçlarda neden sizin yazınız tıklansın? Bu biraz yazıyı nasıl kaleme aldığınızla ilgili. Öyle yazılar vardır ki ziyaretçileriniz o konuda bir arama gerçekleştirmese bile bir şekilde sosyal medyada karşılaştığında merakına daha fazla dayanamaz ve yazınıza ulaşmak ister.

Peki ziyaretçilerinizin karşı koyamayacağı, hayır diyemeceği yazı türleri neler ?

karsı-koyulmayan-yazı-turleri

 

1-İmkansız gibi görünen yazılar


Daha çok okuyucularınızın isteyip de ulaşamadığı türden yazılar onlar için ilgi çekici olacaktır. Bu tür yazılarınız okuyucular da “gerçekten öyle mi, hadi canım“ şeklinde merak uyandırmayı başarıyorsa yazınız yorum ve paylaşım olarak yüksek seviyelerde yer alacaktır.
Bu tür yazılara için örnek :

 

2-Liste yazılar


Okuyucuda kısa sürede tüm bilgiye ulaşacağını düşündüren yazılar her zaman ilgi çekici olmuştur. Özellikle onedio sitesinin sıklıkla kullandığı bu türden yazılara siz de yer verebilirsiniz. Bu yazılarda ilgi çekici olan şey çok sıkı bir araştırma sonucu ortaya çıktığına ve tek yazıda konu ile ilgili her şeye ulaşabileceğine okuyucunun inanmasıdır.
Yukarıdaki yazılar bu kategori için örnek gösterilebilir. Rakamların arttırması daha fazla yorum ve paylaşım getirecektir. Aynı zamanda mümkün oldukça “etkili, denenmiş, önemli” gibi sıfatları kullanmaya çalışın.

3-Biyografik yazılar


Elbette herkesin vikipedi üzerinden bulabileceği hayat hikayelerini paylaşmayacağız.Bu yazı türü kısmen liste yazı türüne benzer.Sadece ünlülerin kolayca bulabileceğimiz biyografilerinden yararlanacağız.Bazı şeyleri başarmış insanların hayat hikayelerini internette kolayca bulabilirsiniz.Yapmanız gereken sadece onları listeleyip sunmak.
Örnek olarak:
  • Üniversite mezunu olmayan 10 dahi
  • İnsanlığa yararlı ürün icat eden 10 mucit
  • 20 yaşından önce milyoner olan 10 genç zengin
Bu tür yazılar kimi zaman tartışma konusu da olacağından fazlasıyla yorum almanız içten bile değil.

4-Kapsamlı çalışma


Yaklaşık 1500 – 2000 kelime ve yukarısını içeren bir konu hakkındaki geniş kapsamlı yazılar da okuyucuların ilgisini çekecek türden. Hazırlığı ve yayın süresi uzun olsa da getirisi yüksek olacaktır.Bu tür kapsamlı yazılar içerisinde birbirinden farklı konular içereceğinden sürekli kaynak ve adres gösterilme başarısını yakalayacaktır.

 

5-Kapsamlı inceleme yazıları


Bir ürün alacaksınız ve onun hakkında ne olursa olsun öğrenmek istiyorsunuz.Şöyle resimli, video’lu, kullanıcı yorumlarını içeren bir yazı olsa fena olmazdı değil mi?Çoğumuz aynı şeyi düşünüyoruz. Televizyon, telefon, bilgisayar ve ev aletleri gibi popüler ürünler hakkında yazılan detaylı inceleme yazıları fazlasıyla ilgi görecektir.

6-Seri Yazılar


Sinema ve dizilerdeki bir sonraki adımın ne olacağının işaretlerini en başta görmeniz senarist hakkında sizi olumlu düşünmeye sevk ettiği gibi bir blog yazarının da plan dahilindeki seri yazılar oluşturması sizleri heyecanlandıracaktır.

 

7-Tartışmalı yazılar


Birilerini kızdırsanız da bu sizin kaybedeceğiniz anlamına gelmez.Aksine bundan yararlanabilirsiniz.Tartışmalı konularda okuyucularınız farklı tarafları seçebilir ve bunu yorumlarına yansıtabilir.Bu da sizin yararınıza olabilir.
Bu türden yazılarda iki farklı yol seçebilirsiniz.
  • Görüş belirtmeden zıt görüşleri yansıtmak
  • Kişisel görüşünü belirterek yazmak
Eğer görüşünüzü belirtecekseniz o konu hakkında kapsamlı bir bilgiye sahip olmanız gerektiğini hatırlatırım.
Örnek yazılar :
  • Blogger mı Wordpress mi ? (sürekli tartışılmıştır)
  • Adsense den neden nefret ediyorum ?
  • Facebook’un twitter dan daha iyi olduğunu gösteren 5 şey

8-Gösteriş/Meydan okuma türünde yazılar


Ülkemizde çok yaygın olmasa da çoğu blog yazarı aylık gelir-giderini okuyucularıyla paylaşıyor.Siz buna okuyucularını cesaretlendirme de diyebilirsiniz ya da gerçekte gösteriş yapıyor da diye düşünebilirsiniz ama gerçek olan şu ki kesinlikle dikkat çekiyor.
Eğer bir şeyleri gerçekten iyi yapıp sonucunu gördüyseniz bu türden yazılar yazabilirsiniz.Ama sonucunu görmediğiniz ya da vasatın altında kaldığınız konuları paylaşmayın kimse ilgilenmeyecektir.

Eğer seyehat konusunda blogunuz varsa 1000 TL altında yaptığınız geziyi paylaşabilirsiniz.Ya da iyi bir adsense geliriniz varsa aylık kazancınızı okuyucularınıza duyurabilirsiniz.

Son Sözler

Ziyaretçileriniz için karşı koyulması güç 8 yazı türünü sizlerle paylaştım. Bunlar emin olun populer blogların tercih ettiği ve benim de başarısını deneyerek gördüğüm yazı türleri.Tecrübe etmek için en azından bumerang - yazar kafe üzerinde vitrine çıkan yazıları da inceleyebilirsiniz. Peki siz hangi yazı türünün daha çok hit getireceğini düşünüyorsunuz?

Yazar Hakında: Bu yazı EhliBlog sitesi sahibi Poyraz Şahin tarafından yazılmıştır.Poyraz, kendi blogunda blog açmak isteyen ya da blog yazarlığı yapan okuyucularına seo, google adsense, analytics kullanımı ve nasıl yapılır türünden faydalı yazıları paylaşmaktadır.

29 Mayıs 2015 Cuma

Adsense Esnek Reklam Birimi Oluşturma

Bu misafir yazı; Sosyaldahi isimli blogun sahibi İsmail tarafından Blog Hocam için yazılmıştır.

Adsense 1 kaç yıl önce akıllı telefonların, tabletlerin kullanımı artmasıyla birlikte esnek reklam birimine geçiş yaptı. Esnek reklam birimi yokken ziyaretçiler reklamların mobil'de ekranı kapladığını ve gezinmenin zorlandığını söylüyor ve siteyi terk ediyordu. Ayrıca kazançlar'da epey düşüyordu.

Responsive ( Esnek ) tasarım nedir ?

Responsive tasarım duyarlı anlamına gelmekte. Resim, yazı gibi alanların tablet veya telefonun genişliğine bağlı olarak boyut değiştirerek ziyaretçilerin daha rahat dolanmasına yardımcı olur. Ayrıca bunun yanında menü gibi eklentiler'de aynı şekilde küçülerek daha kullanışlı hale gelir. Responsive tasarım ilk olarak 2010 yılında yapılmıştır. Responsive tasarım ise 3 şekilde yapılır. Mobil, tablet ve bilgisayar.

Responsive ( Esnek ) Reklam Birimi Nedir ? Nasıl Çalışır ?

Aynı şekilde eklenen reklamın telefon veya tabletin boyutlarına göre boy değiştirerek ortama ayak uydurmasıdır. Bir örnek verecek olursak, bilgisayar'dan 728x90 boyutlarında reklam alanı düzgün görünürken telefon veya tabletler'de kötü bir görünüşe yol açıyor. Adsense Responsive tasarımı ile birlikte 728x90 boyutunda bir reklam telefon ve tabletin boyutlarına göre boy değiştirerek ortama ayak uydurarak rahatsızlık vermiyor ve kazancı arttırıyor.

Responsive ( Esnek ) Reklam Birimini Oluşturalım

Adsense hesabınıza giriş yaptıktan sonra üst menüden şu yolları izleyin; Reklamlarım >  Yeni Reklam Birimi  > Gösteriliyor bölümünden Esnek seçiyoruz ve gerekli ayarları yaptıktan sonra kayıt ederek kodları alıyoruz.


İşlem bittik den sonra kodları blogunuzda ki boş alana yapıştırarak kayıt edebilirsiniz. Kayıt ettik den sonra telefon veya tablet'den kontrol edebilir ve deneyebilirsiniz.

Hakkımda: Adım İsmail ve uzun süredir blog yazarlığı yapmaktayım. Şuana kadar bir çok blogum oldu fakat hatalar'dan kapattım ve son olarak sosyaldahiyi açtım. Bu blog'da hatalara yer yok. Yazılarıma düzenli olarak girmeye başladım. Siz'de takip ederek ipuçlarını okuyabilir ve kendinizi geliştirebilirsiniz. Sitem; Sosyaldahi

19 Ocak 2015 Pazartesi

Bloglar Ve Renkler

Blogunuzda kullandığınız renkler blogunuzun başarısını etkileyebilir! Blogunuzun yayın yaptığı alana uygun renklerin kullanımı, bu renklerin birbiriyle iletişimi ve renklerin blogunuzla özdeşleşmesi önemlidir. National Geographic ve sarı rengi düşünün, ya da Starbucks'la yeşili. Başarılı bir blogunuz olursa ve renk kullanımına da dikkat ederseniz neden sizin blogunuzla özdeşleşen bir renk ziyaretçilerinizin aklında kalmasın. Örneğin Blog Hocam turuncu ve yeşil renkle özdeşleşmiştir.

 

blog ve renk

 

BLOGUNUZA UYGUN RENK NASIL SEÇİLİR?

 

Öncelikle en sevdiğiniz rengi, tuttuğunuz takımın renklerini unutun! Blogunuzun yayın yaptığı alanı düşünün. Hemen her sektörle ilgili kalıplaşmış renkler vardır bu renkleri kullanmaktan korkmayın. Evet klişe olanı yapın gibi bir anlam çıkıyor fakat yapın! Neden mi? Blogunuza bakıldığı zaman neredeyse tek satır dahi okunmadan yayın yaptığınız alan anlaşılmalı.

 

BLOG ÇEŞİTLERİ VE RENKLER

 

Kişisel bloglar: Renk seçimi bakımından en özgür olduğunuz blog türüdür. Bununla birlikte başta belirttiğimiz renk seçimi ihmal edilmemelidir. Seçtiğiniz renklerde bir süreklilik olmalıdır. Kişisel blogunuz sizi yansıttığı için ististna olarak en sevdiğiniz renk, sizi yansıtan renkler seçilebilir. Dikkat edilmesi gereken nokta ise şu olmalıdır; temanızı belirlerken o anki ruh halinizi bir kenara bırakın, o gün çok neşeliyseniz neşeyi çağrıştıran sarı, turuncu gibi renkleri seçmeyin aynı durum moraliniz bozukken de geçerli. Uzun vadede düşünün.

 

Teknoloji blogu: Teknoloji üzerine bir blog düşünüyorsanız mavi, gri gibi renkler en güçlü seçeneklerinizdir.

 

Kültür Sanat blogu: Bu alanda yayın yapan bir blogunuz varsa sarı, kahverengi, kırmızı, turuncu gibi renkler ve tonları uygun olacaktır.

 

Moda blogu: Renk seçimi konusunda diğer alanlara göre daha özgür olduğunuz bir alandır. turuncu, siyah, mor gibi renkleri tercih edebilirsiniz.

 

Alışveriş blogu: Alışveriş bloglarında kırmızı, mavi tercih etmeniz gereken renkler arasında. Sarı ise alışveriş temasına oldukça uygun.

 

Sağlık blogu: Renk seçimi konusunda fazla seçeneğiniz olmadığı bir alan diyebiliriz. Beyaz, kırmızı renkleri mutlaka olmalıdır desek abartmış olmayız. Yeşil de doğayı, sağlığı çağrıştırdığı için tercih edilebilir. Mavi ve siyah da kullanılabilir.

 

Yemek blogu: İştah açan kırmızı rengi kullanmanız gereken renklerden. Yemek tariflerinizin sağlıklı olduğunu vurgulamak için beyaz, doğal olduğunu işaret etmek için yeşili kullanabilirsiniz.

 

Eğlence blogu: Renk seçimi konusunda özgür olduğunuz bir blog türüdür. Sıkıcı, ciddi görünen renklerden kaçındıktan sonra başarılı seçimi yapmak çok kolay. Sarı, turuncu, mor tercih edilebilecek renklerden.

 

Spor: Mavi, gri, siyah, kırmızı uygun seçenekler. Blogunuzun içeriği belirli bir spor üzerineyse o sporu temsil eden renkler aşağı yukarı bellidir onları tercih etmek de doğru bir seçenek olacaktır. Örneğin futbol için çim yeşili, basketbol içinse kahverengi ilk olarak tercih edilebilecek renklerdendir.

 

SONUÇ

 

Doğru ya da yanlış seçimler olsa da blogun renklerinin belirli olması her zaman avantajdır. Renklerin tonlamalarında değişiklikler yapabilirsiniz. Çok sık olmamak şartıyla bu renkleri değiştiredebilirsiniz. Yukarıdaki renk önerilerinin tam zıttını da yapabilrsiniz bu direkt başarısız olacağınız anlamına gelmiyor. Sıra dışı bir blog tasarımı yaparak şaşırtabiliir, bu dezavantajı lehinize de çevirebilirsiniz. Sadece işiniz biraz daha zor olacaktır, ama imkansız değil.

 

Yazar Hakkında: Haber Tava ekibi 13 kişiden oluşur ve habere hem sunum hem de içerik bakımından farklılık katmak ister. Haber Tava tarafsız gazeteciliği ve basın ilkelerini benimsemiş her geçen gün daha da ileriye gitme amacıyla çabalarını aralıksız sürdürmektedir.

Haber Tava'yı okumak için http://www.habertava.com

Facebook: https://www.facebook.com/habertava

12 Ocak 2015 Pazartesi

Blog Hayatından Pozitif Düşünmek

Bir şeye nasıl bakarsan onu görürsün anlayışının olumlu tarafına bakmaktır pozitif düşünmek. Yani ''iyi düşünürsen iyi olur '' anlayışıdır pozitif düşünme anlayışı. Blog yazarken pozitif düşünmek ne işe yarayabilecek faydalı ve gelişiminizi geliştirmeyi planladığım başlıkları  inceleyeceğiz.

 

Blog yazarlarının en büyük sorunudur spesifik düşünememek. Bende bu sorunu yaşadım ve birazdan yazacağım uygulamalar benim spesifik olup , tarz yaratmamı sağlayacak olgulardır. Çoğu blog yazarı büyük bir heves ile açtığı bloğunu yarı yolda terk eder. Öksüz kalmış blogların örneği oldukça fazla. Amerika'da bloglara verilen değerin %25 inden fazla değer verilmiyor bloglara. Aslında günlük gazete alıp okumak neyse beğendiğiniz blogları takip etmekte aynı anlama gelir. Güncel kalmak için bloglardaki yazarların paylaştıklarına ihtiyacınız vardır. Çok bloglar çöp olmuş olsa da onların arasından ayrılıp çıkanlar gerçek, değerli, öğretici, faydalı bloglar olduğunu söylemek isterim.

 

pozitif

 

Acemilik dönemini atlatan blog yazarlarının en büyük sıkıntısı ise özgün konu bulamamaktan geçer. Ve her yöne yönelmeye başlar. Bu ise bloğunun belli bir konusu olmadığını gösterir. Bu durumda Sanat seven bir ziyaretçi senin sitene girdiği zaman, futbol ile ilgili bir makale gördüğünde o siteden çıkması işten bile değil. Tamam belki tek bir konu üzerinden gidemeyebilirsin ama, birbirinden bağımsız, alakasız konular seni ziyaretçi yokluğuna sürükler. Şöyle bir bakalım.

 

Tiyatro ve Sinema kategorileri birbirinden farklı şeyler olsa da işlevleri yakın olduğu için ziyaretçiye abes görünmez. Aksine belki onu Sinema alanından tiyatro alanına da çeker.

 

Sanat ve Spor kategorileri ne kadar anlamsız değil mi. Senin ziyaretçin senin futbol, basketbol, voleybol ile ilgili yazılarını okumaya geliyor. Ama siteyi açtığında karşısında Mona Lisa'nın bilinmeyen gerçekleri adlı bir başlık onu ne kadar tatmin eder bilinmez.

 

Bu konuları biraz açıkladıktan sonra blog yazarken içerik üretmeniz için pozitif düşünecek bir kaç nokta üzerinde duracağım.

 

Faydalı yazılar yazmaya özen gösterin

 

Eğer bloğunuza geri dönüş, sadık ziyaretçi istiyorsanız başlamanız gereken ilk yer faydalı konular hangileridir sorularını sormak olacaktır. Bu sorunun cevabını kendinize verebildiğiniz bir konu var ise o konu üzerinde yoğunlaşmanız ve farklı yerlerde aynı konu başlıklı yazı var mı diye göz atmalısınız. Sebebi ise onu kopyala yapıştır yapmak değil ondan daha güzel bir şey yazmak içindir. Yani ilk önce rakibini tanı ve onu egale et.

 

Yazmak için yazmayın

 

Bazen aklımıza bir şey gelmediğinde bu gün bloğum boş kaldı, bir şeyler yazmalıyım, kopyala yapıştır mı yapsam ? diye düşünceler geçirmeyin aklınızdan. Bir ziyaretçi sitenize girdiğinde ne kadar makale yazdığınıza değil, nasıl makale yazdığınıza, yazının akışına bakar. Zaten yazılarınızı beğeniyorsa her gün sitenizi ziyaret ederek yeni bir makale yazıp yazmadığınızı kontrol eder. Bunlar sadık ziyaretçilerdir. Onlara sahip çıkın.

 

Enerjik olun

 

Bir makale yazmak istediğinde ruh halin seni etkileyen en büyük etkendir. Eğer moralin bozuk canın sıkkın ise o kullanacağın klavyeden güzel , akıcı , faydalı bilgiler çıkmayacaktır. Boşuna zamanını harcarsın. Eğer enerjik olup olaylara pozitif bakarsan hemen başının üstünde bir lamba yanacaktır. İşte o senin konun olacak. Dikkat et enerjik olduğun zaman yazın o kadar akıcı olur ki sen bile kendine dur demekte zorlanırsın.

 

Sakin olun

 

Belki Yukarıda ki madde ile çelişiyor diye düşünen okuyucular olabilir ama ne var ki enerjik olmak ile sakin olmak arasında uçurumlar arasında büyük fark var. Oturdunuz bilgisayar, tabletin başına kafaya yazı yazmayı koydunuz. İnat ettiniz, ben bu gün makale yazacağım dediğiniz zamanlar olabilir. İlk önce sadece derin bir nefes alın ve kendinize Sakin ol ''x'' sakin ol ''y'' komutunu verin ve kafanızı dağıtacak şeyler yapmaya özen gösterin. Pozitif düşünün ani karar vermek sizi bloğunuzdan soğutur. Sakin olun ve neler insanlara faydalı olabilir , ben hangi alanda yazabiliyorum , ben yazabiliyor muyum sorularını kendinize sorarak hatayı kendinizde aramaya devam edin. Çünkü bu sizi geliştirici bir hamledir.

 

Müzik dinleyin

 

Eğer çok ciddi bir konu hakkında eleştiri, sitem gibi konulardan bahsetmeyecekseniz slow parçalar açarak ruhunuzun dinlenmesine yardımcı olun ve yanınıza sevdiğiniz bir içeceğinizi alarak bu işi zevkli hale getirin. Bir işi severek yapmanın meyvesini gelen ziyaretçilerin yazılarını okuyarak yorum attığı zaman alacaksın, senden mutlusu olmayacak, için içine sığmayacak belki de.

 

Uzun yazmaktan kaçmayın

 

Eğer , uzun yazarsam okuyucular benden sıkılır okumadan çıkar diye düşünürsen, yanlış düşünmüş olursun. Bir yazı ne kadar özgün ve ne kadar faydalı ise o kadar okunur. Okuyucu bilgiyi hızla sömürüp siteden çıkmak ister. Fakat sen bilgiyi bir pastanın aynı dilimleri şeklinde dağıtmaya önem gösterirsen okuyucu zaten yazını zevk alarak okuyacak ve sıkılmayacaktır. Nitekim sende bu yazıyı şu an okuduysan demek ki sıkılmamış ve faydalı bir şeyler öğrendiğini düşündüğün için devam etmişsin. Hem ''Google amca'' da uzun makaleleri arama sıralarında üste koymayı çok seviyor.

 

Yazının çizgisini bozmayın

 

Eğer yazına başladığında devam etmekte zorlanıyorsan o yazını silmelisin ve yeniden düşünmelisin. Eğer yazıya başladığın yer ile bitirdiğin yer SANAT ve SPOR örneğinde verdiğim gibi ise okuyucunun kafası karışır ve bu senin imajını zedeler. Belli bir çizgide dur ve o çizgiyi bozma. Mesela ben blogda pozitif düşünme konusundan girdim ve yazıma pozitif düşünerek neler yapabileceğin hakkında örnekler verdiğim çizgiden şaşmamaya çalışıyorum. Başarabiliyor muyum her zaman değil , bazen konunun dışına çıkmak gerekiyor, bunu yaptığında ise çizgiyi bozdun demek, yani çizgine geri dönmelisin.

 

Yazar hakkında: Necati karakaş, 22 yasında üniversite son sınıf ögrencisiyim. Psikoloji eğitimi aldığım için hangi konularda nasıl davranmanız gerektiği hakkında yazılar yazdığım blogumda güncel konuları yazmaktan zevk alıyorum. Konuşan Adamlar isimli Bloğumda faydalı olabilecek yazılar yazmaya devam ediyorum.

5 Ocak 2015 Pazartesi

Google de Birinci Sırada Çıkmanın Sırrı!

Google de birinci sırada çıkmanın sırrı çözülmüş olsa, ve her yazdığınız makale ile google aramalarda ilk sayfada çıksanız, müthiş bir keyif alırdınız değil mi? Google aramalarında bir kez ilk sırada çıktığınızda artık geriye dönüş yoktur. Evet sonunda hak ettiğim yerdeyim der ve geriye yaslanıp, Google Analytics den Gerçek Zamanlı sekmesine basıp tadını çıkartmaya başlarsınız. Bir hangi içeriğe girildiğini merak eder, bir trafik kaynağına bakarsınız. Arada birde mobil mi? Masa üstü mü? Google da birinci sırada çıkmak hazırlıksız yakalanan blog yazarının aklını başından alır.

 

İlk sayfa da bile çıkmanın yanına yaklaşamayan yüz binlerce yazar varken, nasıl Google Birinci Sırada Çıkmak dan bahsedersin diyenleri ve haklı isyanlarını duyar gibiyim. İçimizden bazıları da ne isyanı ver artık şu formülü diyor. Arkadaşlar içiniz rahat olsun bunun formülünü vereceğim. Fakat yıllarca kafa patlatıp ele geçirdiğim bu formülü her halde ilk satırlarda açıklayacak değilim:). Şundan emin olun. Yazı bittiğinde sizde Google aramalarda ilk sırada çıkmanın keyfini yaşamaya aday bir yazar olacaksınız.

 

Hayal değil gerçek örneklerle, Google da ve diğer arama motorlarında ilk sırada çıkan yazılarım ile size yol göstermeye çalışacağım. Sizden ricam bu olayı sadece bir kez önce hayal etmeniz. Gözlerinizi kapatın. Sitenizdeki sayfa sayacının delirmiş gibi saniyede bir attığını düşünün. Hayali bile yetti değil mi? Gelsin ilk sıralar, ziyaretçiler, İnternet alemi admin görsün, blogger görsün. Sen değil miydin Google aramalardan günde 2 tekil gönderen? Şimdi yaktım çıranı Google efendi. Çıkarma beni ilk sırada da göreyim. Hayal etmeye devam. Delinin biri bu formülü ele geçirse. Çok gizli algoritmaları çözse, ne bileyim yada Türk usulü bir aracı koyup, Google merkezden bu tekniği sızdırsa.

 

Bunu hayal eden arkadaşlar yazımızı okumaya devam etsin. Hayal etmeyenler için yazının son cümlesi bu olsun. Biz geride kalanlar ile devam edeceğiz. Hayal etmek başarıya giden yolda yanımızdan ayırmayacağımız bir yol arkadaşı olacak. Hayal gücümüz bize yazımızı yazarken, blog da seo yaparken, ön izlemede yayına vermeden önce son rötuşlar için hep lazım olacak. Artık madde madde gidebiliriz. Google Birinci sırada çıkmanın altın formülü neymiş öğrenebiliriz.

 

google-siralamalar

 

Google da 1. Sırada Çıkmanın Sırrı

 

Google da 1. sırada çıkmak için ilk önce hayal etmeyi öğrenmeniz gerekir. Herkes nasıl olur derken, ben ilk sayfada çıkamayan blogcu arkadaşlara şaşıyorum. Tamam ilk sıra çok iddialı ama ilk sayfa asla imkansız değil arkadaşlar. Dünya üzerinde hiç bir formül yoktur ki sizi ilk yazınızda ilk sırada çıkarsın. Google gerek web mastırı gerekse blog yazarını bir gelişim süreci içerisinde takip eder. Ve gösterdiği performans çerçevesinde Google aramalarda yerini belirler. Bu kadar kapsamlı bir konuyu teknik detaylara boğmadan sizlere sunacağım. Yukarıda ki Google sıra sorgulama işleminde sadece ilk sırada değil ayrıca 2. sırada da yine e aktuel urunler.com yani biz varız. Hemen altta yer alan tablo da ise görüntülenme sayımız mevcut. Bu rakamlara ulaşmak asla imkansız değil. Gelin hep birlikte Google da 1. Sırada Çıkmanın Sırrı neymiş okumaya ve uygulamaya başlayalım.

 

arama-siralari

 

Sitenizi yayına verdiniz. Birinci makaleniz üzerinden bir kaç gün geçti ikinciyi de yayımladınız. Artık bir haftalık bir siteye sahipsiniz. Fakat giden gelen yok. İlk indexi almak kolay değildir. Google indexinizi sağlayan ve Örümcek olarak adlandırılan Google Botları blogunuzu muhtemelen bir hafta içinde tanımaya başlar. Bunun içinde aralarında en tecrübesiz olanı size yönlendirir. Halk dilinde biz bunlara ayakçı deriz. Fakat işi askeri sistem içerisinde anlatmak en ideali olacak. Sitenize ilk gelen asker (örümcek, google botu) Er dir. Yani gel dersin gelir, git dersin gider. İlk 15-20 içeriğinizde Er rütbeli örümcek, blog içeriğiniz ile ilgili detayları, yazılarınızın güncellenme sıklığını ve kategorik durumunu On başı olan üstüne rapor eder. Burası sizin ilk geçeceğiniz sınavın yeridir. Onbaşı elindeki raporlara bakarak sizi kendisi denetlemeye karar verir yada Er olan örümceğe dönerek, sen bunları15 gün daha gözlem altında tut der. İlk aşamayı tek seferde geçemeye bakın yoksa O 15 günlerin arkası gelmez. Peki Google 1. sırada çıkmanın sırrını bize getirecek ilk aşamayı nasıl geçeceğiz de sitemizi On Başına denetlettireceğiz.

 

  • Sitemizin adı ile gireceğimiz içeriklerin başlıkları aynı kelimeler içerisinde yer alması gerektiğinden Blog yada Site adımızı seçerken çok iyi düşünmeliyiz. En kısa ve en net olan alan adını seçmeliyiz. İleride Google Adsense ağından para kazanacağımız için Adsense uygun olmayan alan adlarından uzak durmalıyız. Nasıl mı? Ben alan adımı alırken Bim aktüel ürünler ya da a101 aktüel ürünler gibi bir seçim yapabilirdim. Yapmadım neden? Markalara ait alan adları Adsense politikalarına uygun olmaz da ondan. İleride başvurunuz telif hakları ihlali adı altında değerlendirilir. Bu yüzden Ben blogumu en iyi anlatacak ve yaptığım işi özetleyecek olan E Aktüel Ürünler .com adlı alan adını seçtim.
  • Tema seçimi 15 günde 2. aşamaya geçme yolunda bizim elimizden tutmalı, sıkıntı anında destek olacak bir dost gibi olmalı. İlk okul çocuklarının resim kâğıdına yaptığı sulu boya gibi sağı solu akmamalı. Temaya kafa yormayın diyen yazılara aldanmayın, tema isimden sonra gelir. Bu dönemde dikkat edeceğiniz en önemli kıstas temamızın mobil uyumlu olup olmadığıdır. Google da tema ararken Responsive kelimesini yazarak tema araması yapın.  Market yada mağaza sitesi mi yapıyorsunuz responsive online mağaza teması gibi arama yapın. Ve seçtiğiniz temanın mobil uyumu var mı? Mutlaka öğrenin. 2015 Mobil yılı olacak. Abartma demenize gerek yok. Bakın sizlerin bile birçoğunu bu yazıyı cep telefonundan okuyor.
  • Alan adını ve tema işini hallettiğimize göre sıra geldi içerik oluşturmaya. Maalesef bunun için biraz daha bekleyeceksiniz. Yok öyle hemen iki günde içerik oluşturmaya başlamak. Şimdi sırada En az bir sosyal medya ağında kendinize sayfa hazırlamalısınız. Bizim en aktif olduğumuz ağ Facebook sonra Youtube. Siz en az birinde görseli, tasarımı, blog ile ilgili bağlantı linkleri v.s hepsini tamamlanmış bir pozisyon da yayına hazırlık yapmalısınız. İşin bu ayağı halledildikten sonra içerik oluşturmak için son aşamaya 1 adım kaldı demek. 
  • Oluşturacağınız içerik ile ilgili anahtar kelime analizleri yapmayı öğreneceksiniz. Bunun nasıl yapıldığını Blog Hocam'ın Google İle Anahtar Kelime Araştırması adlı yazısından öğrenebilirsiniz.
  • Nihayet yazımızı yazmaya başlayabiliriz. Şimdiye kadar yaptıklarımızı gözden geçirelim.
    • Hangi Konuda yazacağımızı belirledik
    • Buna uygun, blogu en iyi anlatacak maksimum 3 kelimeden oluşan bir alan adı yine üç yıllığına satın aldık.
    • Temamızı seçerken Responsive yani Mobil uyumlu olmasına özen gösterdik.
    • Sosyal Medya sayfaları oluşturduk.
    • AdWords Anahtar Kelime planlayıcı ve diğer yöntemlerle Anahtar kelime analizi yapmayı öğrendik.

Buraya kadar her şeyi tas tamam. Ve bunları iki günde yaptık. Olmaz arkadaşlar. İki günde bu kadar işi hallede biliyorsanız şimdiye kadar köşe olmanız gerekirdi. Öyle olmadığına göre çok acele hareket ediyorsunuz. Sadece doğru temayı bulmak bile benim 1 günümü aldı. Nerede bunun alan adı, kelime planlama. Sonra olmadı hocam. Olmaz tabi. Acelemiz yok. İşi oluşum aşamasında aceleye getirirseniz Er olan asker ile her 15 günde bir görüşürsünüz. İnce eleyip sık dokuyacağız. Kuruluş aşamasında atacağımız bu temelin üzerine sitemizin kolonları yerleştireceğiz. Bu kolonlar bizi Google da 1. sırada çıkaracak yazıları taşıyacak. Şu anda biz öyle sağlam bir temel atıyoruz ki, hiç bir Google Güncellemesi bırakın yıkmayı sallayamayacak bile. Her güncelleme bizim lehimize olacak.

 

Benim tavsiyem şu dur; ben her konuda yazabilirim diyorsanız, alan adını almadan anahtar kelime planlayıcı aşamasını birinci sıraya koyun. Belirlediğiniz konular hakkındaki anahtar kelime araştırması yapın. Ve rekabet edebileceğinize inandığınız anahtar kelimelerden oluşan bir blog yapın. Yok, ben her konuda yazamam, uzman olduğum alanda ilerleyeceğim diyorsanız sıralamayı değiştirmenize gerek yok. Saydığım adımlar arasında mutlaka zaman aralığı yerin. Kafanızı rahatlatacak şeyler yapın. Alan adını buldum diye hemen satın almayın. İki, üç saat hava alın, kafanızı dağıtın ve rahatlamış beyinle bilgisayar başına oturun.

 

Google Örümcekleri için artık hazırız. Yaptığımız blogun temeli o kadar sağlam ki, artık örümcekler bizden korksun. Şimdiye kadar yazdıklarım blogunuzu zirveye taşıyacak ve orada kalmanızı sağlayacak olan yazı dizimin en önemli yapı taşları idi. Bu temel üzerine öyle bir bina yapmalıyız ki, Sultan Ahmet Camisi gibi, Ayasofya müzesi gibi, Taç Mahal gibi hatta Çin Setti gibi. Gelen tekrar gelmeli, gören memleketinde eşine dostuna onu anlatmalı. 2500 yıllık Kız Kulesi gibi her daim ayakta kalıp, varlığıyla ben buradayım demeli. Fark ettiniz değil mi? Bu yapıların en büyük ortak özelliği sağlamlığı ve mimarisi. Bizler blogumuzun mimari işini tema konusu ile çözdük. Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Google da 1. çıkmak için bunlar yeterli mi? Hepsi bu kadar mı? Hayır arkadaşlar hepsi bu kadar değil. Yapımızın kolonları olarak tabir ettiğim 2. aşamada kaliteli ve Google uyumlu yazı nasıl yazılır, onu anlatacağım. Yukarıdaki görsellerle ilgili olan sayfaları ziyaret ederek hangi yolu izlemişim, analiz etmeye çalışın. Yazılarımda nelere dikkat ettiğimi isterseniz not alın ve bir sonraki yazıma kadar bu sayfalardaki yazıları örnekleyerek kendi makalelerinizi oluşturun, yayınlayın. Geri dönüşler hangi yönde mini bir gözlem yapın. Bir sonraki yazım Allah nasip eder de ölmez sağ kalırsak. Google 1. çıkmanın 2. aşaması olan Google uyumlu makale ve doğal seo nasıl yapılır onu anlatacağım. O zamana kadar kalın sağlıcakla.

 

e-aktuel Yazar Hakkında: Merhaba ben Selahattin Barışkan, 2010 yılında Dünyanın en büyük çöplüğü olarak gördüğüm İnternet ortamına sıfır bilgi ile giriş yapan, ardında 6 tane çöp site bırakan, bugün bilgi ve birikimimi E Aktuel Ürünler .com için kullanan sizin gibi biriyim.

22 Aralık 2014 Pazartesi

Blog Blogger İçin Midir Halk İçin Mi?

Öncelikle bu satırların yazarının Blog aleminde henüz çok yeni olduğunu söyleyerek başlamakta fayda var. Belki sizin de onlardan biri olduğunuz, her gün hemen hemen her yerde karşınıza çıkan tecrübeli “blogger” lardan değilim. Henüz birkaç ay önce açtığım, vakit buldukça ve elimden geldiğince özgün içeriklerle beslemeye çalıştığım liveaplus.com da, şu anda okuduğunuz Bloghocam veya benzeri uzun soluklu ve kaliteli bloglardan biri değil. İşin çok başındayım, acemisiyim anlayacağınız.

 

Bir işin acemisi olmak, üzerinde taşıdığı bir çok dezavantajın yanında çok da önemli bir avantaja sahip olmak demektir. Bir alemin içinde “acemi” olarak bulunurken, henüz o alemin bir parçası olmadığınız için aynı anda da dışarıdan nasıl göründüğünü bilirsiniz. Bu sayede objektif olabilir, henüz kazanmadığınız tecrübeden dolayı işinizi, o işi yapmayanların gözüyle görebilirsiniz.


Ben de blog yazmaya çalıştığım bu kısa zaman içerisinde gördüklerimi, bu yolculukta şu ana kadar yaşadıklarımı, hala işin acemisi olmanın avantajını kaybetmeden kelimelere dökmek istedim ve bunu da siz Bloghocam takipçileriyle paylaşmanın güzel olacağını düşündüm. Teknik konularda ahkam kesmek henüz haddime değil. Bu yazıda daha farklı sularda gezineceğiz.


Blog yazmak ve blog sayfası/sitesi yönetmek konularında çok fazla bilgi eksikliğim var. Bu yüzden bu konuda bulduğum her yazıyı, kaynağı okumaya çalışıyorum. Bloghocam da düzeyli ve doyurucu içeriği ile en sık başvurduğum kaynaklardan biri.


Okuduğum bu yazılardan gerçekten çok fazla ve değerli bilgiler edindim. Olumlu ve olumsuz anlamda değerli bilgiler.

 

blog


Gördüm ki herkesin blog yazmak için farklı sebepleri var. Takip ettiğim bunca yazıdaki tavsiyeler içinde bu konuda bahsedilen en yaygın sebep para ya da benzeri maddi çıkarlar kazanmak. Görünen o ki günümüz dünyasının en büyük trend ve aynı zamanda yanılgılarından biri olan “kısa sürede kazanmak” beklentisi aynı zamanda blog yazmaya karar vermekteki en büyük sebeplerden biri. Sosyal medyayı, gündemi ve günceli takip eden ortalama bir okur kısa süre içerisinde popülerleşen, meşhur olan, reklamlarda, filmlerde, dizilerde oynamaya başlayan, kitaplar yazan, çok satan gazetelerde köşe sahibi olan blogger’ları gördükçe bu işin kolay yoldan para ve ün kazanmak için geçerli bir yol olduğu fikrine kapılabiliyor. Tahmin ediyorum ki şöyle başlıyor olay: “Abi çevrem geniş, arkadaşlarım, arkadaşlarına yaysa, onlar kendi arkadaşlarına yaysa sonrası çorap söküğü gibi gelir. Kalemim zaten çok sağlam. Kısa sürede sayfaya reklam alırım. Sonra bir gazetede haber olsam, -ki bunu sağlayacak arkadaşlarım da var- oldu bitti. Ne kadar kolay değil mi? Mısır patlatmak gibi. Birkaç mısır tanesi patlayana kadar biraz beklersin. Sonrası patır patır kendiliğinden gelir.


Bu fikre nereden mi kapıldım? Şu ana kadar sayfamı nasıl geliştirebileceğimi öğrenmek için yaptığım araştırmalar sırasında en çok rastladığım makale konuları şöyle:

 

- Nasıl kolay yoldan reklam alınır?

- Nasıl kolay yoldan takipçi arttırılır?

- Nasıl kolay yoldan para kazanılır?

- Blog yazarak kolay yoldan para niçin kazanılmaz?

- Blog yazarak parak kazanmak için neler yapmak gerekir?

 

vb, vb.

 

İşin ilginç tarafı, itibar edilebilecek ve gerçekçi yanıtların büyük bölümünde yukarıdaki sorulara verilen tek cevap aşağı yukarı aynı: Sabır, sabır, sabır.

Genellikle şöyle başlıyor tüm yazılar: Blog yazarak kısa yoldan para kazanmak mümkün değildir.


Bu görüşe ben de katılıyorum. Göz önündeki başarılı örneklerin bir çoğu bu işin henüz yeni olduğu dönemlerde başlayıp yıllarca emek harcamış, bloglarını, kendilerinde var olan cevheri geniş kitlelere ulaştırmak için yeni bir mecra olarak başarı ile kullanmış ve henüz bu alanda çok fazla oyuncu olmadığı dönemde diğer sıradan örneklerin arasından kolaylıkla sıyrılmışlardan oluşuyor. Yani, sahada oyuncu azken kalitelileri kolaylıkla parlayarak diğerlerinden ayrılabiliyorlardı. Ancak şu anda durum böyle değil. Çok fazla blogger ve çok fazla blog var. Ve bu karmaşada diğerlerinden farklılaşmak artık o kadar da kolay olmasa gerek.

 

Bu durum sadece blog yazmak ile ilgili bir durum da değil zaten. Tüketim dünyasında yaşıyoruz ve birşeyleri tüketmek artık günün bir gereği. 90’ların sonu ve 2000’lerin başındaki “dot-com bubble” da benzer bir dönemin farklı biçimde yaşanmasından başka birşey değildi. Bir anda popülerleşen bir mecra, barındırdığı kanallar hızla artarken, yerini dolduran başka bir rakip mecranın ortaya çıkması ile popülerliğini aynı hızla yitirebiliyor.


Bu yüzdendir ki blog yazarken kalıcı olabilmek için en önemli gereksinim “Sabır”. Bir yandan sabrederek hızlı bir başarı beklememek gerekirken, diğer yandan da içeriğin önemini göz ardı etmeden üretmek gerekiyor. Yine okuduğum makalelerden gördüğüm kadarıyla, Bloglar ile ilgili bir yazı hazırlıyorsanız, mutlaka kullanmak gereken bir söylem daha var:  “content is king” yani “içerik kraldır” (böylece biz de bu yazımızda bu vecibeyi yerine getirmiş olduk).  Bu tam bir klişe. Ancak aynı oranda da gerçekçi bir söylem. Ormandaki en sağlıklı, en gürbüz, en parlak yapraklı ağaçlardan olmak lazım ki kuraklık geldiğinde ya da fırtına çıktığında ayakta kalabilesiniz. Bu yüzden yılmadan, usanmadan özgün içerik üretmek ve üretmeye devam etmek şart.

 
Sabır ve içerik, uzun zamandır bu işi yapanların süzgecinden geçerek yeni başlayanlara ilettikleri en değerli ve ortak iki tavsiye. Peki yeni bir blogger’ı bu işe iten yegane motivasyon para kazanmak ya da ünlü olmak mıdır? Bence değil. En azından benim için değil.

 
Beni bu zor ve uzun yolculuğa sürükleyen şey “kazanmak için üretmek” değil, "ürettiğim için paylaşmak” isteği oldu.

 
Çok uzun soluklu ve başarılı örnekler olmamasına rağmen bir süre amatörce öykü yazdım. “Yazmak” eylemi keyif verdikçe kafamdaki düşünceleri, öğrendiklerimi, beğendiklerimi yazıya dökme isteği beni içten içe kemirmeye başladı. Bunların kalıcı olabilmesi için “blog” iyi bir alternatif olarak göründü ve başladım. Başlangıçta “kendim için yazıyorum, okunmasam da olur” şeklinde düşünsem de, bloga yazı ekledikçe, okunuyor olmanın, yazmak kadar değerli olduğunu gördüm.


Sayfam şu anda çok kısıtlı bir kitleye hitap ediyor. Ancak birinci ve ikinci kuralı unutmuyorum. İçeriğim yeterince iyi ise zamanla daha çok okunacağını düşünüyorum. Bunu zaman gösterecek. Şu anda bana düşen, özel hayatımda bir yolunu bulup fırsatlar yaratarak kaliteli, en azından benim okuduğumda keyif alacağım içeriklerle sayfamı beslemek ve sonrasında beklemek.


Blogumu yayına aldığımdan beri geçen kısa süre içerisinde  beklediğim kadar olmasa da yakın çevremden bazı eleştiriler de aldım. En sık karşılaştığım eleştiri “yazıların çok uzun” şeklinde oldu. Doğrudur, uzun yazılar yazdım. Ancak, blogun orada olma sebebi “yazma isteği” olduğu için bu kaçınılmaz. Yazılarım uzun çünkü yazmak istiyorum. Bu kadar basit. Ancak uzun yazılar, yazanın taşıdığı motivasyonu okuyana aktaramıyor. Yukarıda da bahsettik, zaman tüketim zamanı. Zaman hız zamanı. Okuyucu da daha kısa sürede daha çok şey okumak istiyor. Bu yüzden “uzun yazı” çok da çekici gelmiyor. Buna bir orta yol bulmak gerektiğini görüyorum. (yılma okuyucu… evet bu yazı da gittikçe uzuyor biliyorum, ama lütfen yılma. buraya kadar geldiysen kalanını da okuyabilirsin, haydi gayret)

Araştırmalarımda gözlemlediğim bir başka tavsiye, bir blog içinde yer alan yazıların yelpazesini fazla geniş tutmamak gerektiği yönünde. Her konuda yazmak, her konuyu biliyor gibi görünmek olarak algılanabilirmiş. Bu da okuyucunun gözünde “samimiyetsiz” bir algı yaratmasına sebep olabilirmiş. Bir nevi hıncaluluçvari bir şekilde her konuda ahkam kesmemek gerekirmiş.

 
Saygı duyarım, ancak tam katılmıyorum. Yazılarımın amacı, ilgi alanıma giren konuları başkaları ile paylaşmak. Bu paylaşımların uzun vadeli olması için de mümkün olduğunca güncelden uzak kalarak, kalıcı ve “zamansız" yazılar olması, 5 yıl, 10 yıl sonra bile okunsa aynı tazeliği koruyor olabilmesi için gayret gösteriyorum. Bu amaçla öncelikle bildiklerimi yazarak başladım. Ancak, ilgi alanıma giren konular, bilmediğim bir çok detay da içeriyor. Bu sebeple araştırıyor, öğreniyorum. Yani yazmayı bir bakışla yeni bilgilere ulaşmak, yeni şeyler öğrenmek için bir araç olarak kullanıyorum. Ve burada herhangi bir samimiyetsizlik olduğuna inanmıyorum.

 

Samimiyet demişken, çevremden gelen bir başka eleştiriden de bahsederek yavaş yavaş yazıyı bağlayalım. Her yiğidin yoğurdu farklı yemesinde olduğu gibi, her blogger’ın tarzı farklı. Her blogun da rengi farklı. Görebildiğim kadarıyla çok samimi, okuyucusuyla çok içli dışlı, mizah tonunu oldukça üst seviyede tutarak yazan bloggerlar da var, TV’de bir siyasi programa konuşmacı olarak çıkmışçasına resmi yazanlar da. Hepsine saygım sonsuz. Tarz, tarzdır. Ancak, yazdığım yazılarda kullandığım dile dikkat etmeye çalışıyorum. Türkçe bilgim ortaöğrenimim sırasında öğrendiklerimden aklımda kalanlar kadar. Bazı hatalar yapıyorum ki bu çok normal. Elimden geldiğince bunu azaltmaya çalışıyorum. Ancak yazarken kullanılan dilin, okuyucuya olan saygı seviyesini bozmaması gerektiğini düşünüyorum. Yani, günlük dil kullanmak, okuyucu ile samimi olmak adına Türkçe’nin temel kurallarının bile yok sayılarak yazılmasını doğru bulmuyorum. Samimiyet adına Türkçe’yi bozmak yanlış bence.


Son olarak madalyonun bir de diğer tarafına göz atmak istiyorum. Olaya tam ters yönden bakarsak, okuyucunun da bazı sorumlulukları mevcut. Bu yolda tecrübe kazanmaya çalışan tüm blogger’ların mutlaka bir geri bildirime ihtiyaçları vardır. Okuyucu, takip ettiği bloglar ve okuduğu yazılar hakkında samimi (bu “samimiyet" yine çıktı karşımıza), objektif ve mümkün olduğu kadar detaylı yorumlarını direk olarak yazara iletmelidir. Bu sayede yazarın hem hatalarını hem de okuyucu beklentilerini anlaması ve kendisini geliştirmesinin mümkün olacağı gerçeği akılda tutulmalıdır.

 
Yazının başlığına geri dönerek bitirmek gerekirse, blog yazmak blogger’ın hem kendisine hem de okuyucusuna bir borç ödemesi olarak algılanmalıdır. Blogger hem kendi yazma isteğine hem de okuyucunun okuma arzusuna karşı sorumluluk taşımalıdır. Yani blog hem blogger içindir hem de halk için.

 

Yazar hakkında: Altuğ Tatlı; 43 yaşında, evli ve iki kız çocuk babasıyım. Bir otomotiv firmasında Bilgi İşlem Yöneticisi olarak çalışıyorum. 2014 Temmuz’unda liveaplus.com ‘u yayına açtım ve işlerimden fırsat buldukça burada hayata dair yazılar yazmaya çalışıyorum.www.facebook.com/liveaplus

15 Aralık 2014 Pazartesi

Çöp Site Yapmaktan Korkmayın

Blog yazarı olmak başlı başına belirli teknik bilgi ve donanım isterken, sıfırdan bu işe soyunmak ancak cesur insanların atacağı bir adımdır. Tarih çok az cesur insanı Kahraman yapmıştır. Amacınız kahraman olmak değilse, blog yazmaya hemen bugün başlamalısınız. Blog Hocam ı takip ettiğinize göre hepiniz blog yazarlığının belli bir evresinde olmalısınız. Kiminiz daha yeni emeklemeye başlamadınız, kiminiz sitenize ziyaretçi çekme derdine düştünüz, kiminiz ise artık meyveleri topluyorsunuz. Meyveleri toplayan yazarları blog yazmaya başladığı günlere götürecek, emekleyen ve arayış içine olanlara yol göstermesini hedeflediğim Çöp Site Yapmaktan Korkmayın adlı yazım için BH ye hoş geldiniz.

 

Blog yazarlığı üzerine üç bölümden oluşan yazımızın ilk paragrafını, işin henüz başında olanlar için yazıyorum. Blog yazarlığı aşama kaydetme üzerine kurulmuş bir sistemin önemli halkalarından biridir. Öncelikle bu sistemin ne olduğunu kavramak gerekir. Blog yazmak lise yıllarında bir şeyler karalamaya benzemez. İçimi dökeyim rahatlarım yada ben farklıyım, hayatımı yazsam roman olur demekle de bir şey olmaz. Peki nasıl olur? Bunu zamanla öğreneceksiniz. Benim sizler için üzerinde duracağım konu ise, blog yazmaya başladığınızda olmuyor, bu temanın şusu eksik, diğerinin rengi kaçık, bu konuyu yazmaktan sıkıldım gibi mazeretlerle çöp site oluşturup bu işten sıkılmanız. Geriye dönüp baktığınızda arkanızda üç beş tane çöp site bırakmamışsanız daha gideceğiniz çok yol var demektir. Çok nadir istisnalar hariç. Evde yazar gibi. Yanılmıyorsam ilk seferinde tutturdu bu işi.

 

Bu iş teknik bilgi gerektirir demiştim ya, işte siz farkında olmadan o beğenmediğiniz çöp sitelerde buna sahip oluyorsunuz. Saatlerce araştırıp yaptığınız bir yeniliğin sevinci ile sayfanızı yayınladığınızda sizden başka beğenen olmayınca, bir şeylerin yanlış gittiğini daha iyi anlıyorsunuz. Tüm çabanıza rağmen google aramalardan trafik alamıyorsanız. Gözünüz aydın nur topu gibi bir çöp siteniz oldu demektir. Bir saniye hemen moraliniz bozulmasın. Bu sizin bir sonraki blogunuzda yere daha sağlam basmanızı sağlayacak. İkinci, üçüncü denemelerinizde de farklı farklı sebeplerden dolayı yine sitenizin çöp site kategorisinde yer alması muhtemeldir. Çünkü siz sıfırdan başladınız. Düşmeden yürüyemez, yürümeden koşamazsınız. Bu sebeple Çöp Site Yapmaktan Korkmayın! Diyorum.

 

Bende tıpkı sizler gibi deneme yanılma yöntemini kullandım. Kuş uçmaz kervan geçmez yazılarım çok oldu. Yukarıda kırmızı renkle belirttiğim cümle öylesine laf olsun torba dolsun diye söylenmiş bir şey değil. Bu işte aşama kaydedemeyen, kendini kaybeder. Sizlerde gelişime açık olmalısınız. 5 yıldır bu işin içindeyim. 6 ay kimsenin uğramadığı sitemde oldu. Bir gece 55.000 kişi gördüğüm sitemde.

 

İlk yorumu almak için aylarca beklediğim zamanları da yine ben yaşadım. Bugün tüm deneyimimi E Aktuel Ürünler adlı blog için kullanıyorum. Sonuçlar ise beni memnun edici noktada. Tam bir aylık site. İşte size rakamlarla Çöp Site Yapmaktan, Google Uyumlu Blog yapmaya geçişin bir göstergesi.

 

istatistik

 

İlk hafta 13 Kasım 2014 tarihinde 113 olan sayfa görüntülenme, 1 ayın sonunda 600 ortalamayı yakalamış durumda. Peki ne yaptım da bunu rakamları 1 ayda yakaladım. Bu trafiğin kaynağı ne?  % 68 Organik aramalar desem daha da şaşırırsınız değil mi? Evet arkadaşlar işin sırrı çöp site yapmaktan geçiyor. Korkmayın ben 1,5 yıl emek verdiğim siteyi bir gecede sildim attım. Edindiğiniz tecrübe sizin en büyük karınız olacak. Sadece 1 aylık olması sizi şaşırtmasın. Ardında Blog Hocam da geçen onlarca saat, Ehli Blog da okunan bir düzine makale, Evde Yazar ın gece kokan çiçeği "Adı Şebboy muşu var". Daha ismini yazamadığım bir yığın  blogcu.

 

Çok fazla değil 3-5 tane kaliteli ve düzenli içerik giren blog takip edip, gelişimizi sürdürmeniz kendinize blogunuza yapacağınız en büyük iyilik olacaktır.

 

Yazar Hakkında: Merhaba ben Selahattin Barışkan, 2010 yılında Dünyanın en büyük çöplüğü olarak gördüğüm İnternet ortamına sıfır bilgi ile giriş yapan, ardında 6 tane çöp site bırakan, bugün bilgi ve birikimimi E Aktuel Ürünler .com için kullanan sizin gibi biriyim.

8 Aralık 2014 Pazartesi

1 Yıllık Blogumun Bana Öğrettikleri

Bu yazı; murat-aktas.com’un yazarı Murat Aktaş tarafından Blog Hocam için yazılmıştır.

 

Yaklaşık 3 yıldır Blogger ve Blog yazarlığı ile ilgilenmeme rağmen, bugüne kadar sadece kişisel blogumu severek ve isteyerek devam ettirebildim. Aralık ayında bir yaşına giren kişisel blogum henüz emekliyor olsa da bu süre içinde bana Blogger, yazarlık ve Blog dünyası hakkında pek çok şey öğretti. Eminim pek çoğunuzun da hemfikir olduğu bu tecrübeleri listeleyerek tek bir yazıda kısa notlarla paylaşmak istedim. Ayrıca, hepimize faydalı olacak bu listeyi kendi blogumda yayınlamak yerine pek çok blog yazarının üstadı olan Blog Hocam'da paylaşmanın daha mantıklı olacağını düşündüm.

 

551

17 maddede kısa notlarla bir yıllık blogumun bana öğrettiklerine gelecek olursak:

 

1. Asla Google'ı Kandırabileceğinizi Sanmayın!

 

Yazılarda fazlaca etiket kullanarak, kopya içerik paylaşarak, Adsense reklamlarına farklı mecralar aracılığıyla tıklamaya çalışarak Google'ı kandırabileceğinizi sanmayın. Google robotlarını bir kaç kez kandırabilseniz de er-geç fark edileceğinizi unutmayın. Bu blog yazarken öğrendiğim ilk gerçek oldu.

 

2. Mutlaka Sade Bir Şablonla Başlayın

 

Blog yazarlığına henüz başlayan veya yeni başlayacak biriyseniz mutlaka sade ve basit şablonlarla başlayın. Bu şekilde hem blogunuz karışık gözükmeyecek, hem de siz onu düzenlemeye çalışırken zorlanmayacaksınız.

 

3. Samimiyetle Ciddiyet Arasındaki Çizgide Kalın

 

Bazı bloglar içeriği itibariyle çok ciddi veya samimi yazılar içerebilir ancak, konu her ne olursa olsun çok samimi bir yazı okuyucu için ehemmiyet verici olmayacaktır. Ayrıca çok ciddi yazılar da ne kadar dolu, faydalı ve bilgilendirici olursa olsun okuyucuyu sıkacaktır. Yazılarınızda samimiyetle ciddiyet arasında bir çizgide kalmaya gayret edin.

 

4. Blogunuzdan Kısa Zamanda Büyük Paralar Kazanabileceğiniz Hayalini Unutun

 

Dünya üzerinde her dakika açılan yüzlerce blog belki de sadece bu hayalin gerçek olmadığı öğrenildiği için kapanıyor. Blogunuzdan para kazanma hayaliniz elbette olsun, ama bunun hemen olmayacağını ve bir anda büyük paralar kazanamayacağınızı, ayrıca bunun için gerekli zamanı beklemeyi de bilin. Daha en başta kendinizi buna şartlandırırsanız sizin blogunuz bu hayale kapılıp ölü doğan on binlerce blogdan biri olmayacaktır.

 

5. İnsanların Önyargılarını Kırmanın Zor Olduğunu Bilin

 

Yazılarınızda insanların ön yargılarını kırmanın zor olduğu konularda diretmeyin. İnsanların farklı düşündükleri konularda(din, siyaset, yaşam tarzı vb.) yazı yazarken ayrıştırıcı değil kucaklayıcı olmaya dikkat edin.

 

6. Uzun Yazılarınızı Alt Başlıklara Bölün

 

Hemen herkes uzun yazıları okumaktan nefret eder. Ancak yazınızı alt başlıklara bölerseniz; hem daha ilgi çekici olacak, hem olduğundan daha kısa gözükecek hem de okuyucuyu sıkmayacaktır. Ayrıca yazınızın alt başlıklarını kategori şeklinde oluşturmanız hem okuyucuyu istediği konuya yönlendirecek, hem de alt başlıkları titizlikle tarayan Google botları sayesinde blogunuz aramalarda üst sıralara bir adım daha yaklaşacaktır.

 

7. Okuyucunun Faydasını Gözetin

 

Paylaştığınız yazıların başkaları tarafından okunacağını göz önünde bulundurarak yazılarınızda pragmatist(faydacı) olun. Okuyucunun faydalanacağı içerikler üretmeye, onları bilgilendirmeye çalışın. Bir blogun okuyucu nezdindeki kalitesini belirleyen en önemli etmen faydalı içerik üretmesidir.

 

8. İşinize Yarayabilecek Bazı Araçları Kesinlikle Öğrenin

 

Blog yazarken işinize yarayabilecek pek çok araç var ancak bunların hepsini öğrenmeniz ve uygulamanız mümkün olmayacaktır. Bunun yerine işinize yarayacak olanların sade ve kullanışlı olanlarını seçmeniz sizi pek çok konuda zaman kaybından ve sıkıntıdan kurtaracaktır. Bu konuda benim hazırladığım "Bloglar İçin Yararlı 10 Ücretsiz Online Araç" yazımı ya da Blog Hocam'ın "Blog Araçları" kategorisindeki yazılarını inceleyebilirsiniz.

 

9. SEO'ya Kafanızı Fazla Yormayın

 

SEO çalışmaları bloglar için çok gerekli olabilir ancak bunu paranoya haline getirmeyin. Giriş seviyesi SEO bilgisi sizi idare edecektir, daha çok içeriğinizin kalitesine dikkat edin, devamı gelecektir.

 

10. Blogunuzun Size Paradan Daha Değerli Şeyler Kazandırabileceğini Unutmayın

 

En önemli konulardan biri olsa da her şeyin para olmadığını çok iyi biliyorsunuz. Blogunuza gelen teşekkür yorumlarını sürekli okuyun ve kendinizle gururlanın. Sizden yardım talep eden mailleri gördüğünüzde insanlara yararlı olduğunuzun farkına vararak sevinin. İyi ve uzun vadeli bir blogun blog dünyasında "marka" olabileceğini, günün birinde insanların sizin blogunuzu ve/veya şahsınızı parmakla gösterebileceğini unutmayın. Farklı bir bakış açısı için Blog Hocam'ın "Blog Yazmanın Bana Kazandırdıkları" yazısına göz atabilirsiniz.

 

11. Blogunuz İçin Analiz Yapın

 

Blogunuzu geliştirmek, blog dünyasındaki yerinizi öğrenmek ve kendinizi yönlendirmek için Analiz yapmayı öğrenin. Bunun için SWOT Analizi, SEO Analizi ve Google Adwords Kelime Planlayıcısı gibi yöntem ve araçları kullanmayı öğrenin ve bunları uygulayın. Blogunuzun SWOT ve SEO analizini en az 3 ayda bir yapın.

 

12. Her Sosyal Medya Sitesinde Yer Almaya Çalışmayın

 

Sosyal medya, blogların tanınması ve hit alması açısından çok önemli olsa da onunla ilgili yanlış kararlar sizi zora sokabilir. Her sosyal medya sitesinde hesap açmayın, hangilerinin blogunuz için daha yararlı olabileceğine karar verin ve sadece onları kullanın. Her mecrada yer almaya çalışırsanız hiçbirinden gerekli ve yeterli verimi alamazsınız. Sadece bir kaç tanesini kullanın ve bu alanlarda her zaman faal olmaya çalışın.

 

13. Okuyuculara Değerli Olduklarını Hissettirin

 

Okuyucular blogların can damarıdır. Onlara değer verin ve değerli olduklarını hissettirin. Bütçeniz elverdiğince belirli zamanlarda küçük yarışmalar düzenleyip mütevazi hediyeler dağıtın. Ya da eğer kitap yazmak gibi bir düşünceniz varsa PDF şeklinde bir kopyasını abonelerinize hediye edin. Bütçeniz ve zamanınıza göre farklı şeyler de düşünebilirsiniz.

 

14. Blogunuzda Yenilik Yaparken İyi Düşünün

 

İnsanlar eskiye aşina oldukları için bazen yeniyi yadırgayabilirler. Blogunuz için büyük bir yenilik yapmayı düşündüğünüzde bunu hemen uygulamak yerine zamana yayın ve yavaş yavaş gerçekleştirin. Yaptığınız yenilikler ve özellikle nedenleri hakkında sadık okuyucunuzu bilgilendirin. Hatta okuyuculardan fikir alın.

 

15. İyi Bilmediğiniz Konularda Asla Yazmayın

 

Blog açmak bir dakikanızı alsa da içerik üretmek yani yazma eylemi başlı başına bir sanattır. Hatta yazma konusunda çok iyi olsanız bile neyi yazmanız ve yazmamanız gerektiğini iyi belirleyin. Tam olarak vakıf olamadığınız konularda içerik yazmaktan sakının. Konu hakkında derin ve kapsamlı bir araştırma yapın, yeterli donanıma sahip olduğunuza kendinizi hemen inandırmayın, mutlaka bilmediğiniz bir şeyler olduğuna inanın.

 

16. Yazılarınızı Planlı ve Programlı Yayınlayın

 

Yazılarınızı giriş, gelişme ve sonuç bölümleriyle oluşturup alt başlıklarla destekleyin. Hangi yazıyı ne zaman paylaşacağınıza dair bir takvim programı oluşturun. Mümkünse yazılarınızı internet aleminin en yoğun olduğu 13:00 ile 17:00 saatleri arasında yayınlayın.

 

17. Fark Yaratmaya Çalışın

 

Blogunuzun genel konusuna uygun farklı bakış açıları geliştirin ve bunların üzerinde kafa yorun. Bu farklı bakış açıları rakiplerinizden farkınızı ortaya koyan ve sizi zamanla "marka" yapan oluşumlara dönüşecektir. Günde en az 10-15 dakika blogunuzu nasıl geliştirebileceğinize ve neler yapabileceğinize yönelik beyin fırtınası yapın. Analitik düşünmeye çalışın.

 

Bunlar benim edindiğim kazanımlar ve öğrenimler, peki size blogunuz neler öğretti?

 

 

Yazar Hakkında: Murat Aktaş; kişisel blogum www.murat-aktas.com'da başta Tarih, Edebiyat, Teknoloji ve Şiir olmak üzere pek çok farklı konuda yazılar ve makaleler paylaşıyorum. Ayrıca pek ilgilenemesem de ara sıra güncelleyebildiğim İngilizce bir Foto Blogum var. 23 yaşında bir Tarih bölümü son sınıf öğrencisiyim. Daha önce Blog Hocam için yazdığım "Instagram Fotoğrafları Bloga Nasıl Eklenir?"yazısına da göz atabilirsiniz.