26 Ocak 2015 Pazartesi

“Kişisel Blog” Kavramının Hakkını Veren Blog

Kişisel blog yazmak zor iş. “Kişisel blog” adı altında yayın yapan her blogun aslında kişisel blog olmadığını, gerek içeriği, gerek de yazım diliyle bazı kriterleri karşılaması gerektiğini söylemiştim. Bu yazımda başarılı bir kişiesl blog olduğunu düşündüğüm bir blogdan ve bu blogun uzun zamandır BH takipçisi olan yazarından bahsedeceğim.

 

Bahsetmek istediğim blogun adı Bloggokhantekin.com ve bu blogun yazarı blogun isminden de anlayacağınız gibi Gökhan Tekin. Blogun içeriğine geçmeden önce yazar arkadaşımızdan ve blogunu neden açtığından kısaca bahsetmek istiyorum.

 

gokhan-tekin

 

Gökhan Tekin Ve Blogu

 

1986 Hatay doğumlu olan Gökan Tekin kuhasebe mesleğiyle uğraşmasına rağmen çoğumuz gibi web dünyasının cazibesine kapılmış ve çeşitli web sitesi oluşturma girişimlerinin ardından Şubat 2014 tarihinde şuanki kişisel blogu olan Blog Gökhan Tekin’i kurmuş.

 

Blogunu kurma nedenini ise şu şekilde anlatıyor Gökhan Tekin:

 

Öncelikli amacım insanlara faydalı olabilmek , kendimi blog yazarlığında geliştirmek yeni ve özgün yazılar yazmak , yaşadığım olaylar karşısında nasıl çözümler buluyorum neler yapıyorum en zor zamanlarda dahi neler yapıyorum onlardan bahsedeceğim. her blog yazarı mutlaka kendini geliştirdiği konuda blog yazarlığı yapar yani blog'unda daha çok mesleğiyle veya uzman olduğu alan ile ilgili makaleler yazar benim mesleğimde muhasebe bende her zaman olmasada arada sırada muhasebe ile ilgili bilgiler vermeye çalışacağım.

 

Kendi özel alan adına sahip olmasına Blogger alt yapısını kullanan Gökhan Tekin bunun nedenlerini şu şekilde sıralamış:

 

- Üyelik sistemi çok kolay ve Türkçe olduğu için

- 1 adet üyelik ile birden fazla blogger açabildiğim için

- Google'ye ait bir sistem olması ve güvenlik açısından çok iyi bir özelliğe sahip olduğu için

- Seo açısından ve index hızının çok hızlı olmasından dolayı

- Ücretsiz olduğu için ( fakat ben  ....blogspot.com. uzantısının görünmesini istemediğim için özel domain alarak yönlendirme yaptım sadece hosting almadım hosting'i Google'den kullanmış oluyorum)

- Beğendiğim bir Blogger widget'ini kolayca uygulayabildiğim için

- Yazı , resim ve video eklemesinin kolay olmasından dolayı

- Şablonda bir düzeltme yapacağım zaman bunu kolayca yapabildiğimden dolayı

- Yedekleme işlemini kısa sürede yapabildiğimden dolayı ve çok basit olmasından dolayı

 

Neden Blog Gökhan Tekin’i Takip Etmenizi Öneriyorum?

 

Yukarıda da değindiğim gibi Gökhan Tekin kişisel blogunda kendi hayatı, düşüneleri, yaşadıkları, deneyimleri hakkında samimi ve akıcı yazılarıyla blogunu güncel tutarak kişisel blog kavramının hakkını veriyor. Bunların yanı sıra blog yazarlığı ve Blogger ile ilgili tecrübelerini de zaman zaman palaşıyor. Kendi deneyimleri olduğu için özgün ve faydalı içerikler olauyor bunlar. Birkaç örnek vermek gerekirse;

 

- Bir zamanlar kullandığı orijinal ve şık yazar bilgi kutusunun kodlarını blogunda herkesle paylaşmış.

 

- Şurada ve şurada bloglarının vazgeçilmez öçğelerinden menü paylaşımları yapmış.

 

- Yine blogların vazgeçilmez öğelerinden olan sosyal medya butonları için de şurada ve şurada iki farklı alternatif sunmuş.

 

- Gökhan Tekin’in blogunda Blogger eklentilerinin yanı sıra ilginizi çekeceğini düşündüğüm blog yazarlığı ile ilgili ipuçları ve deneyimleri de okuyabilirsiniz. Örneğin içerik & tasarım ikilemi ile ilgili yazdığı şu yazıyı okyup tartışmaya katılabilir, blog yazmanın kendisine neler kazandırdığını okuyabilir veya blog yazarken dikkat edilmesi gerekenleri anlattığı şu videoyu izleyebilirsiniz.

 

Benim Blog Gökhan Tekin ile ilgili söyleyeceklerim şimdilik bu kadar. bloggokhantekin.com adresini ziyaret ederek blogun diğer yazılarını keşfetmek sizden.

21 Ocak 2015 Çarşamba

WhatsApp Plus Kullananlar Engellenecek!

WhatsApp Plus Kullananlar Engellenecek!

SMS'in yerini almış ve akıllı telefonu olan neredeyse herkesin kullandığı WhatsApp uygulaması yerine size birçok kişiselleştirme sunarak daha rahat bir kullanım sağlayan WhatsApp Plus kullananlar için bir sorun ortaya çıktı.

Sadece kendi uygulamasının kullanılmasını isteyen WhatsApp'ın artık 3. parti uygulama olan WhatsApp Plus'ı kullananlar için 24 saatlik geçici engel uygulayacak. Bu süre içinde asıl WhatsApp sürümünü yükleyemeniz gerekirken yüklememeniz durumunda sizin yüklemenizi bekleyecek olan bu engelin kalıcı olma durumu bulunmuyor.



Aynı zamanda WhatsApp Plus gibi bir yapıdaki bir diğer 3. parti uygulama olan WhatsAppMD uygulaması için de geçerli olan bu durum şimdiden uygulanmaya başlandı.

Eğer sizde Whatsapp Plus ya da WhatsAppMD uygulamalarından birini kullanıyorsanız bu sorun ile karşılaşabilirsiniz. Bu sorunla karşılaşmamak için şimdiden asıl WhatsApp sürümüne dönmeniz daha iyi olacaktır.

Ayrıca bu soruna yol açacak diğer nedenler Whatsapp tarafından şöyle açıklanmış: 
  • Adres defterinde numaranız kayıtlı olmayan kişilere çok fazla mesaj göndermek. Tüm WhatsApp kişilerinizden mevcut telefon numaranızı adres defterlerine eklemelerini rica edin.
  • Kısa bir süre içerisinde birçok kişi tarafından engellenmek. Sadece sizden mesaj almak isteyen kişilerle iletişim kurduğunuzdan emin olun.
  • Adres defterinde numaranız kayıtlı olmayan kişilerle çok fazla grup oluşturmak. Tüm WhatsApp kişilerinizden mevcut telefon numaranızı adres defterlerine eklemelerini rica edin.
  • Aynı mesajı çok fazla kişiye göndermek. Aynı mesajı birçok kişiye göndermek içinToplu Mesaj Listeleri'ni kullanın.

19 Ocak 2015 Pazartesi

Bloglar Ve Renkler

Blogunuzda kullandığınız renkler blogunuzun başarısını etkileyebilir! Blogunuzun yayın yaptığı alana uygun renklerin kullanımı, bu renklerin birbiriyle iletişimi ve renklerin blogunuzla özdeşleşmesi önemlidir. National Geographic ve sarı rengi düşünün, ya da Starbucks'la yeşili. Başarılı bir blogunuz olursa ve renk kullanımına da dikkat ederseniz neden sizin blogunuzla özdeşleşen bir renk ziyaretçilerinizin aklında kalmasın. Örneğin Blog Hocam turuncu ve yeşil renkle özdeşleşmiştir.

 

blog ve renk

 

BLOGUNUZA UYGUN RENK NASIL SEÇİLİR?

 

Öncelikle en sevdiğiniz rengi, tuttuğunuz takımın renklerini unutun! Blogunuzun yayın yaptığı alanı düşünün. Hemen her sektörle ilgili kalıplaşmış renkler vardır bu renkleri kullanmaktan korkmayın. Evet klişe olanı yapın gibi bir anlam çıkıyor fakat yapın! Neden mi? Blogunuza bakıldığı zaman neredeyse tek satır dahi okunmadan yayın yaptığınız alan anlaşılmalı.

 

BLOG ÇEŞİTLERİ VE RENKLER

 

Kişisel bloglar: Renk seçimi bakımından en özgür olduğunuz blog türüdür. Bununla birlikte başta belirttiğimiz renk seçimi ihmal edilmemelidir. Seçtiğiniz renklerde bir süreklilik olmalıdır. Kişisel blogunuz sizi yansıttığı için ististna olarak en sevdiğiniz renk, sizi yansıtan renkler seçilebilir. Dikkat edilmesi gereken nokta ise şu olmalıdır; temanızı belirlerken o anki ruh halinizi bir kenara bırakın, o gün çok neşeliyseniz neşeyi çağrıştıran sarı, turuncu gibi renkleri seçmeyin aynı durum moraliniz bozukken de geçerli. Uzun vadede düşünün.

 

Teknoloji blogu: Teknoloji üzerine bir blog düşünüyorsanız mavi, gri gibi renkler en güçlü seçeneklerinizdir.

 

Kültür Sanat blogu: Bu alanda yayın yapan bir blogunuz varsa sarı, kahverengi, kırmızı, turuncu gibi renkler ve tonları uygun olacaktır.

 

Moda blogu: Renk seçimi konusunda diğer alanlara göre daha özgür olduğunuz bir alandır. turuncu, siyah, mor gibi renkleri tercih edebilirsiniz.

 

Alışveriş blogu: Alışveriş bloglarında kırmızı, mavi tercih etmeniz gereken renkler arasında. Sarı ise alışveriş temasına oldukça uygun.

 

Sağlık blogu: Renk seçimi konusunda fazla seçeneğiniz olmadığı bir alan diyebiliriz. Beyaz, kırmızı renkleri mutlaka olmalıdır desek abartmış olmayız. Yeşil de doğayı, sağlığı çağrıştırdığı için tercih edilebilir. Mavi ve siyah da kullanılabilir.

 

Yemek blogu: İştah açan kırmızı rengi kullanmanız gereken renklerden. Yemek tariflerinizin sağlıklı olduğunu vurgulamak için beyaz, doğal olduğunu işaret etmek için yeşili kullanabilirsiniz.

 

Eğlence blogu: Renk seçimi konusunda özgür olduğunuz bir blog türüdür. Sıkıcı, ciddi görünen renklerden kaçındıktan sonra başarılı seçimi yapmak çok kolay. Sarı, turuncu, mor tercih edilebilecek renklerden.

 

Spor: Mavi, gri, siyah, kırmızı uygun seçenekler. Blogunuzun içeriği belirli bir spor üzerineyse o sporu temsil eden renkler aşağı yukarı bellidir onları tercih etmek de doğru bir seçenek olacaktır. Örneğin futbol için çim yeşili, basketbol içinse kahverengi ilk olarak tercih edilebilecek renklerdendir.

 

SONUÇ

 

Doğru ya da yanlış seçimler olsa da blogun renklerinin belirli olması her zaman avantajdır. Renklerin tonlamalarında değişiklikler yapabilirsiniz. Çok sık olmamak şartıyla bu renkleri değiştiredebilirsiniz. Yukarıdaki renk önerilerinin tam zıttını da yapabilrsiniz bu direkt başarısız olacağınız anlamına gelmiyor. Sıra dışı bir blog tasarımı yaparak şaşırtabiliir, bu dezavantajı lehinize de çevirebilirsiniz. Sadece işiniz biraz daha zor olacaktır, ama imkansız değil.

 

Yazar Hakkında: Haber Tava ekibi 13 kişiden oluşur ve habere hem sunum hem de içerik bakımından farklılık katmak ister. Haber Tava tarafsız gazeteciliği ve basın ilkelerini benimsemiş her geçen gün daha da ileriye gitme amacıyla çabalarını aralıksız sürdürmektedir.

Haber Tava'yı okumak için http://www.habertava.com

Facebook: https://www.facebook.com/habertava

12 Ocak 2015 Pazartesi

Blog Hayatından Pozitif Düşünmek

Bir şeye nasıl bakarsan onu görürsün anlayışının olumlu tarafına bakmaktır pozitif düşünmek. Yani ''iyi düşünürsen iyi olur '' anlayışıdır pozitif düşünme anlayışı. Blog yazarken pozitif düşünmek ne işe yarayabilecek faydalı ve gelişiminizi geliştirmeyi planladığım başlıkları  inceleyeceğiz.

 

Blog yazarlarının en büyük sorunudur spesifik düşünememek. Bende bu sorunu yaşadım ve birazdan yazacağım uygulamalar benim spesifik olup , tarz yaratmamı sağlayacak olgulardır. Çoğu blog yazarı büyük bir heves ile açtığı bloğunu yarı yolda terk eder. Öksüz kalmış blogların örneği oldukça fazla. Amerika'da bloglara verilen değerin %25 inden fazla değer verilmiyor bloglara. Aslında günlük gazete alıp okumak neyse beğendiğiniz blogları takip etmekte aynı anlama gelir. Güncel kalmak için bloglardaki yazarların paylaştıklarına ihtiyacınız vardır. Çok bloglar çöp olmuş olsa da onların arasından ayrılıp çıkanlar gerçek, değerli, öğretici, faydalı bloglar olduğunu söylemek isterim.

 

pozitif

 

Acemilik dönemini atlatan blog yazarlarının en büyük sıkıntısı ise özgün konu bulamamaktan geçer. Ve her yöne yönelmeye başlar. Bu ise bloğunun belli bir konusu olmadığını gösterir. Bu durumda Sanat seven bir ziyaretçi senin sitene girdiği zaman, futbol ile ilgili bir makale gördüğünde o siteden çıkması işten bile değil. Tamam belki tek bir konu üzerinden gidemeyebilirsin ama, birbirinden bağımsız, alakasız konular seni ziyaretçi yokluğuna sürükler. Şöyle bir bakalım.

 

Tiyatro ve Sinema kategorileri birbirinden farklı şeyler olsa da işlevleri yakın olduğu için ziyaretçiye abes görünmez. Aksine belki onu Sinema alanından tiyatro alanına da çeker.

 

Sanat ve Spor kategorileri ne kadar anlamsız değil mi. Senin ziyaretçin senin futbol, basketbol, voleybol ile ilgili yazılarını okumaya geliyor. Ama siteyi açtığında karşısında Mona Lisa'nın bilinmeyen gerçekleri adlı bir başlık onu ne kadar tatmin eder bilinmez.

 

Bu konuları biraz açıkladıktan sonra blog yazarken içerik üretmeniz için pozitif düşünecek bir kaç nokta üzerinde duracağım.

 

Faydalı yazılar yazmaya özen gösterin

 

Eğer bloğunuza geri dönüş, sadık ziyaretçi istiyorsanız başlamanız gereken ilk yer faydalı konular hangileridir sorularını sormak olacaktır. Bu sorunun cevabını kendinize verebildiğiniz bir konu var ise o konu üzerinde yoğunlaşmanız ve farklı yerlerde aynı konu başlıklı yazı var mı diye göz atmalısınız. Sebebi ise onu kopyala yapıştır yapmak değil ondan daha güzel bir şey yazmak içindir. Yani ilk önce rakibini tanı ve onu egale et.

 

Yazmak için yazmayın

 

Bazen aklımıza bir şey gelmediğinde bu gün bloğum boş kaldı, bir şeyler yazmalıyım, kopyala yapıştır mı yapsam ? diye düşünceler geçirmeyin aklınızdan. Bir ziyaretçi sitenize girdiğinde ne kadar makale yazdığınıza değil, nasıl makale yazdığınıza, yazının akışına bakar. Zaten yazılarınızı beğeniyorsa her gün sitenizi ziyaret ederek yeni bir makale yazıp yazmadığınızı kontrol eder. Bunlar sadık ziyaretçilerdir. Onlara sahip çıkın.

 

Enerjik olun

 

Bir makale yazmak istediğinde ruh halin seni etkileyen en büyük etkendir. Eğer moralin bozuk canın sıkkın ise o kullanacağın klavyeden güzel , akıcı , faydalı bilgiler çıkmayacaktır. Boşuna zamanını harcarsın. Eğer enerjik olup olaylara pozitif bakarsan hemen başının üstünde bir lamba yanacaktır. İşte o senin konun olacak. Dikkat et enerjik olduğun zaman yazın o kadar akıcı olur ki sen bile kendine dur demekte zorlanırsın.

 

Sakin olun

 

Belki Yukarıda ki madde ile çelişiyor diye düşünen okuyucular olabilir ama ne var ki enerjik olmak ile sakin olmak arasında uçurumlar arasında büyük fark var. Oturdunuz bilgisayar, tabletin başına kafaya yazı yazmayı koydunuz. İnat ettiniz, ben bu gün makale yazacağım dediğiniz zamanlar olabilir. İlk önce sadece derin bir nefes alın ve kendinize Sakin ol ''x'' sakin ol ''y'' komutunu verin ve kafanızı dağıtacak şeyler yapmaya özen gösterin. Pozitif düşünün ani karar vermek sizi bloğunuzdan soğutur. Sakin olun ve neler insanlara faydalı olabilir , ben hangi alanda yazabiliyorum , ben yazabiliyor muyum sorularını kendinize sorarak hatayı kendinizde aramaya devam edin. Çünkü bu sizi geliştirici bir hamledir.

 

Müzik dinleyin

 

Eğer çok ciddi bir konu hakkında eleştiri, sitem gibi konulardan bahsetmeyecekseniz slow parçalar açarak ruhunuzun dinlenmesine yardımcı olun ve yanınıza sevdiğiniz bir içeceğinizi alarak bu işi zevkli hale getirin. Bir işi severek yapmanın meyvesini gelen ziyaretçilerin yazılarını okuyarak yorum attığı zaman alacaksın, senden mutlusu olmayacak, için içine sığmayacak belki de.

 

Uzun yazmaktan kaçmayın

 

Eğer , uzun yazarsam okuyucular benden sıkılır okumadan çıkar diye düşünürsen, yanlış düşünmüş olursun. Bir yazı ne kadar özgün ve ne kadar faydalı ise o kadar okunur. Okuyucu bilgiyi hızla sömürüp siteden çıkmak ister. Fakat sen bilgiyi bir pastanın aynı dilimleri şeklinde dağıtmaya önem gösterirsen okuyucu zaten yazını zevk alarak okuyacak ve sıkılmayacaktır. Nitekim sende bu yazıyı şu an okuduysan demek ki sıkılmamış ve faydalı bir şeyler öğrendiğini düşündüğün için devam etmişsin. Hem ''Google amca'' da uzun makaleleri arama sıralarında üste koymayı çok seviyor.

 

Yazının çizgisini bozmayın

 

Eğer yazına başladığında devam etmekte zorlanıyorsan o yazını silmelisin ve yeniden düşünmelisin. Eğer yazıya başladığın yer ile bitirdiğin yer SANAT ve SPOR örneğinde verdiğim gibi ise okuyucunun kafası karışır ve bu senin imajını zedeler. Belli bir çizgide dur ve o çizgiyi bozma. Mesela ben blogda pozitif düşünme konusundan girdim ve yazıma pozitif düşünerek neler yapabileceğin hakkında örnekler verdiğim çizgiden şaşmamaya çalışıyorum. Başarabiliyor muyum her zaman değil , bazen konunun dışına çıkmak gerekiyor, bunu yaptığında ise çizgiyi bozdun demek, yani çizgine geri dönmelisin.

 

Yazar hakkında: Necati karakaş, 22 yasında üniversite son sınıf ögrencisiyim. Psikoloji eğitimi aldığım için hangi konularda nasıl davranmanız gerektiği hakkında yazılar yazdığım blogumda güncel konuları yazmaktan zevk alıyorum. Konuşan Adamlar isimli Bloğumda faydalı olabilecek yazılar yazmaya devam ediyorum.

5 Ocak 2015 Pazartesi

Google de Birinci Sırada Çıkmanın Sırrı!

Google de birinci sırada çıkmanın sırrı çözülmüş olsa, ve her yazdığınız makale ile google aramalarda ilk sayfada çıksanız, müthiş bir keyif alırdınız değil mi? Google aramalarında bir kez ilk sırada çıktığınızda artık geriye dönüş yoktur. Evet sonunda hak ettiğim yerdeyim der ve geriye yaslanıp, Google Analytics den Gerçek Zamanlı sekmesine basıp tadını çıkartmaya başlarsınız. Bir hangi içeriğe girildiğini merak eder, bir trafik kaynağına bakarsınız. Arada birde mobil mi? Masa üstü mü? Google da birinci sırada çıkmak hazırlıksız yakalanan blog yazarının aklını başından alır.

 

İlk sayfa da bile çıkmanın yanına yaklaşamayan yüz binlerce yazar varken, nasıl Google Birinci Sırada Çıkmak dan bahsedersin diyenleri ve haklı isyanlarını duyar gibiyim. İçimizden bazıları da ne isyanı ver artık şu formülü diyor. Arkadaşlar içiniz rahat olsun bunun formülünü vereceğim. Fakat yıllarca kafa patlatıp ele geçirdiğim bu formülü her halde ilk satırlarda açıklayacak değilim:). Şundan emin olun. Yazı bittiğinde sizde Google aramalarda ilk sırada çıkmanın keyfini yaşamaya aday bir yazar olacaksınız.

 

Hayal değil gerçek örneklerle, Google da ve diğer arama motorlarında ilk sırada çıkan yazılarım ile size yol göstermeye çalışacağım. Sizden ricam bu olayı sadece bir kez önce hayal etmeniz. Gözlerinizi kapatın. Sitenizdeki sayfa sayacının delirmiş gibi saniyede bir attığını düşünün. Hayali bile yetti değil mi? Gelsin ilk sıralar, ziyaretçiler, İnternet alemi admin görsün, blogger görsün. Sen değil miydin Google aramalardan günde 2 tekil gönderen? Şimdi yaktım çıranı Google efendi. Çıkarma beni ilk sırada da göreyim. Hayal etmeye devam. Delinin biri bu formülü ele geçirse. Çok gizli algoritmaları çözse, ne bileyim yada Türk usulü bir aracı koyup, Google merkezden bu tekniği sızdırsa.

 

Bunu hayal eden arkadaşlar yazımızı okumaya devam etsin. Hayal etmeyenler için yazının son cümlesi bu olsun. Biz geride kalanlar ile devam edeceğiz. Hayal etmek başarıya giden yolda yanımızdan ayırmayacağımız bir yol arkadaşı olacak. Hayal gücümüz bize yazımızı yazarken, blog da seo yaparken, ön izlemede yayına vermeden önce son rötuşlar için hep lazım olacak. Artık madde madde gidebiliriz. Google Birinci sırada çıkmanın altın formülü neymiş öğrenebiliriz.

 

google-siralamalar

 

Google da 1. Sırada Çıkmanın Sırrı

 

Google da 1. sırada çıkmak için ilk önce hayal etmeyi öğrenmeniz gerekir. Herkes nasıl olur derken, ben ilk sayfada çıkamayan blogcu arkadaşlara şaşıyorum. Tamam ilk sıra çok iddialı ama ilk sayfa asla imkansız değil arkadaşlar. Dünya üzerinde hiç bir formül yoktur ki sizi ilk yazınızda ilk sırada çıkarsın. Google gerek web mastırı gerekse blog yazarını bir gelişim süreci içerisinde takip eder. Ve gösterdiği performans çerçevesinde Google aramalarda yerini belirler. Bu kadar kapsamlı bir konuyu teknik detaylara boğmadan sizlere sunacağım. Yukarıda ki Google sıra sorgulama işleminde sadece ilk sırada değil ayrıca 2. sırada da yine e aktuel urunler.com yani biz varız. Hemen altta yer alan tablo da ise görüntülenme sayımız mevcut. Bu rakamlara ulaşmak asla imkansız değil. Gelin hep birlikte Google da 1. Sırada Çıkmanın Sırrı neymiş okumaya ve uygulamaya başlayalım.

 

arama-siralari

 

Sitenizi yayına verdiniz. Birinci makaleniz üzerinden bir kaç gün geçti ikinciyi de yayımladınız. Artık bir haftalık bir siteye sahipsiniz. Fakat giden gelen yok. İlk indexi almak kolay değildir. Google indexinizi sağlayan ve Örümcek olarak adlandırılan Google Botları blogunuzu muhtemelen bir hafta içinde tanımaya başlar. Bunun içinde aralarında en tecrübesiz olanı size yönlendirir. Halk dilinde biz bunlara ayakçı deriz. Fakat işi askeri sistem içerisinde anlatmak en ideali olacak. Sitenize ilk gelen asker (örümcek, google botu) Er dir. Yani gel dersin gelir, git dersin gider. İlk 15-20 içeriğinizde Er rütbeli örümcek, blog içeriğiniz ile ilgili detayları, yazılarınızın güncellenme sıklığını ve kategorik durumunu On başı olan üstüne rapor eder. Burası sizin ilk geçeceğiniz sınavın yeridir. Onbaşı elindeki raporlara bakarak sizi kendisi denetlemeye karar verir yada Er olan örümceğe dönerek, sen bunları15 gün daha gözlem altında tut der. İlk aşamayı tek seferde geçemeye bakın yoksa O 15 günlerin arkası gelmez. Peki Google 1. sırada çıkmanın sırrını bize getirecek ilk aşamayı nasıl geçeceğiz de sitemizi On Başına denetlettireceğiz.

 

  • Sitemizin adı ile gireceğimiz içeriklerin başlıkları aynı kelimeler içerisinde yer alması gerektiğinden Blog yada Site adımızı seçerken çok iyi düşünmeliyiz. En kısa ve en net olan alan adını seçmeliyiz. İleride Google Adsense ağından para kazanacağımız için Adsense uygun olmayan alan adlarından uzak durmalıyız. Nasıl mı? Ben alan adımı alırken Bim aktüel ürünler ya da a101 aktüel ürünler gibi bir seçim yapabilirdim. Yapmadım neden? Markalara ait alan adları Adsense politikalarına uygun olmaz da ondan. İleride başvurunuz telif hakları ihlali adı altında değerlendirilir. Bu yüzden Ben blogumu en iyi anlatacak ve yaptığım işi özetleyecek olan E Aktüel Ürünler .com adlı alan adını seçtim.
  • Tema seçimi 15 günde 2. aşamaya geçme yolunda bizim elimizden tutmalı, sıkıntı anında destek olacak bir dost gibi olmalı. İlk okul çocuklarının resim kâğıdına yaptığı sulu boya gibi sağı solu akmamalı. Temaya kafa yormayın diyen yazılara aldanmayın, tema isimden sonra gelir. Bu dönemde dikkat edeceğiniz en önemli kıstas temamızın mobil uyumlu olup olmadığıdır. Google da tema ararken Responsive kelimesini yazarak tema araması yapın.  Market yada mağaza sitesi mi yapıyorsunuz responsive online mağaza teması gibi arama yapın. Ve seçtiğiniz temanın mobil uyumu var mı? Mutlaka öğrenin. 2015 Mobil yılı olacak. Abartma demenize gerek yok. Bakın sizlerin bile birçoğunu bu yazıyı cep telefonundan okuyor.
  • Alan adını ve tema işini hallettiğimize göre sıra geldi içerik oluşturmaya. Maalesef bunun için biraz daha bekleyeceksiniz. Yok öyle hemen iki günde içerik oluşturmaya başlamak. Şimdi sırada En az bir sosyal medya ağında kendinize sayfa hazırlamalısınız. Bizim en aktif olduğumuz ağ Facebook sonra Youtube. Siz en az birinde görseli, tasarımı, blog ile ilgili bağlantı linkleri v.s hepsini tamamlanmış bir pozisyon da yayına hazırlık yapmalısınız. İşin bu ayağı halledildikten sonra içerik oluşturmak için son aşamaya 1 adım kaldı demek. 
  • Oluşturacağınız içerik ile ilgili anahtar kelime analizleri yapmayı öğreneceksiniz. Bunun nasıl yapıldığını Blog Hocam'ın Google İle Anahtar Kelime Araştırması adlı yazısından öğrenebilirsiniz.
  • Nihayet yazımızı yazmaya başlayabiliriz. Şimdiye kadar yaptıklarımızı gözden geçirelim.
    • Hangi Konuda yazacağımızı belirledik
    • Buna uygun, blogu en iyi anlatacak maksimum 3 kelimeden oluşan bir alan adı yine üç yıllığına satın aldık.
    • Temamızı seçerken Responsive yani Mobil uyumlu olmasına özen gösterdik.
    • Sosyal Medya sayfaları oluşturduk.
    • AdWords Anahtar Kelime planlayıcı ve diğer yöntemlerle Anahtar kelime analizi yapmayı öğrendik.

Buraya kadar her şeyi tas tamam. Ve bunları iki günde yaptık. Olmaz arkadaşlar. İki günde bu kadar işi hallede biliyorsanız şimdiye kadar köşe olmanız gerekirdi. Öyle olmadığına göre çok acele hareket ediyorsunuz. Sadece doğru temayı bulmak bile benim 1 günümü aldı. Nerede bunun alan adı, kelime planlama. Sonra olmadı hocam. Olmaz tabi. Acelemiz yok. İşi oluşum aşamasında aceleye getirirseniz Er olan asker ile her 15 günde bir görüşürsünüz. İnce eleyip sık dokuyacağız. Kuruluş aşamasında atacağımız bu temelin üzerine sitemizin kolonları yerleştireceğiz. Bu kolonlar bizi Google da 1. sırada çıkaracak yazıları taşıyacak. Şu anda biz öyle sağlam bir temel atıyoruz ki, hiç bir Google Güncellemesi bırakın yıkmayı sallayamayacak bile. Her güncelleme bizim lehimize olacak.

 

Benim tavsiyem şu dur; ben her konuda yazabilirim diyorsanız, alan adını almadan anahtar kelime planlayıcı aşamasını birinci sıraya koyun. Belirlediğiniz konular hakkındaki anahtar kelime araştırması yapın. Ve rekabet edebileceğinize inandığınız anahtar kelimelerden oluşan bir blog yapın. Yok, ben her konuda yazamam, uzman olduğum alanda ilerleyeceğim diyorsanız sıralamayı değiştirmenize gerek yok. Saydığım adımlar arasında mutlaka zaman aralığı yerin. Kafanızı rahatlatacak şeyler yapın. Alan adını buldum diye hemen satın almayın. İki, üç saat hava alın, kafanızı dağıtın ve rahatlamış beyinle bilgisayar başına oturun.

 

Google Örümcekleri için artık hazırız. Yaptığımız blogun temeli o kadar sağlam ki, artık örümcekler bizden korksun. Şimdiye kadar yazdıklarım blogunuzu zirveye taşıyacak ve orada kalmanızı sağlayacak olan yazı dizimin en önemli yapı taşları idi. Bu temel üzerine öyle bir bina yapmalıyız ki, Sultan Ahmet Camisi gibi, Ayasofya müzesi gibi, Taç Mahal gibi hatta Çin Setti gibi. Gelen tekrar gelmeli, gören memleketinde eşine dostuna onu anlatmalı. 2500 yıllık Kız Kulesi gibi her daim ayakta kalıp, varlığıyla ben buradayım demeli. Fark ettiniz değil mi? Bu yapıların en büyük ortak özelliği sağlamlığı ve mimarisi. Bizler blogumuzun mimari işini tema konusu ile çözdük. Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Google da 1. çıkmak için bunlar yeterli mi? Hepsi bu kadar mı? Hayır arkadaşlar hepsi bu kadar değil. Yapımızın kolonları olarak tabir ettiğim 2. aşamada kaliteli ve Google uyumlu yazı nasıl yazılır, onu anlatacağım. Yukarıdaki görsellerle ilgili olan sayfaları ziyaret ederek hangi yolu izlemişim, analiz etmeye çalışın. Yazılarımda nelere dikkat ettiğimi isterseniz not alın ve bir sonraki yazıma kadar bu sayfalardaki yazıları örnekleyerek kendi makalelerinizi oluşturun, yayınlayın. Geri dönüşler hangi yönde mini bir gözlem yapın. Bir sonraki yazım Allah nasip eder de ölmez sağ kalırsak. Google 1. çıkmanın 2. aşaması olan Google uyumlu makale ve doğal seo nasıl yapılır onu anlatacağım. O zamana kadar kalın sağlıcakla.

 

e-aktuel Yazar Hakkında: Merhaba ben Selahattin Barışkan, 2010 yılında Dünyanın en büyük çöplüğü olarak gördüğüm İnternet ortamına sıfır bilgi ile giriş yapan, ardında 6 tane çöp site bırakan, bugün bilgi ve birikimimi E Aktuel Ürünler .com için kullanan sizin gibi biriyim.

22 Aralık 2014 Pazartesi

Blogunuzla Bağınızı Koparmayın

Herkesin blog yazmaya başlama hikayesi farklı olabilir. Kimi bir heves için başlar, kimi içini dökmek için, kimi bir internet fenomeni olmak için, kimi de gelir elde etmek için. Blog yazmaya başlama sebebi ve hikayesi ne olursa olsun geldiğimiz nokta aslında aynıdır. Zamanla gelen ziyaretçiler, bırakılan yorumlar, alınan reklam teklifleri… Artık blogunuz sizin yanı başınızdan asla ayırmak istemeyeceğiniz bir oyuncağınız hatta bir çocuğunuzdur. Her an ziyaret emek, yorumları kontrol etmek, sosyal medya hesaplarını güncellemek, maillere cevap vermek istersiniz.

 

Yıllar önce bunları yapmak için bir laptop ve internet bağlantısı gerekirken artık cebimizde taşıyabildiğimiz akıllı telefonlarla blogumuzla her an birlikte olabiliyoruz. Bu yüzden her bloggerın bir akıllı telefonu olması gerektiğini düşünüyorum. Akıllı telefonu olmayanlar ve yenilemek isteyenler için de ekonomik, şık ve işlevsel bir cihaz önermek istiyorum.

 

Vestel Venus 5.0 X ile Blogunuzla Bağınızı Koparmayın

 

Sizlere tanıtmak istediğim Vestel Venus 5.0 X tamamen yerli üretim ve A Design Award & Competition, Plus X Award gibi prestijli tasarım yarışmalarında kendi kategorisinde ödüller almış bir ürün.

 

5.0 X TEL

 

Vestel Venus 5.0 X’in yerli üretim olduğundan bahsetmiştim yukarda. Yerli üretim olmasının etkilerini melodilerde, temalarda ve içeriklerde rahatlıkla görebiliyorsunuz. Örneğin Türkiye’nin 7 bölgesini temsil eden yöresel ezgilerden birini melodi olarak seçebilir, sadece Venus telefonlar için hazırlanmış Mevlevi ve Terapi temalarını kullanabilir, ihtiyacınıza göre “Sürüş Modu, Uyku Modu, Çocuk Modu ve Toplantı Modu”  gibi modlar arasında kolayca geçiş yaparak kullanım kolaylığını üst boyutlara taşıyabilirsiniz.

 

Gelelim en çok merak ettiğiniz konulardan biri olan fiyat konusuna. Akıllı telefonlara binlerce lira verilmesi taraftarı değilim. Venus 5.0 X’i önermemdeki en büyük etkenlerden biri de fiyat/performans oranı. Bu kadar özelliğe ve performansa rağmen 649 TL fiyat gerçekten çok cazip. Venus 5.0 X’e Vestel mağazalarından, Vestel’in Vestel e-mağazasından ve Turkcell İletişim Merkezleri’nden kolayca ulaşabilirsiniz.

 

Yukarıda Venus 5.0 X’in fiyatının özellikleri ve performansı fazlasıyla karşıladığnı yazdım. Dilerseniz 649 TL’ye nasıl bir akıllı telefon sahibi olacağınızdan bahsedeyim.

 

Vestel Venus 5.0 X’in Özellikleri

 

  • Siyah veya beyaz renk seçeneği ve 5.0 inç ekran boyutu.
  • 540x960 ekran çözünürlüğü ve yüksek görüntü kalitesi.
  • 8 MP arka, 2 MP ön kamerası. Üstelik hiç bir uygulamaya gerek duymadan uygulayabileceğiniz efektler ve ayarlarla QR kod okuyucu da mevcut.
  • Android 4.3 işletim sistemi ve Dört çekirdekli, 1.2GHz Qualcomm Snapdragon 200 işlemci ile yükek performans.
  • Rahatlıkla her türlü uygulama ve oyunu çalıştırmanızı sağlayacak 1GB RAM ve 8GB ROM bellek.
  • Micro SD ile belleği 32 GB’a kadar çıkarabilme imkanı.
  • Micro USB girişi sayesinde farklı cihazlarda bağlantı kurma imkanı.
  • !!! Akıllı telefonlarda en büyük sorunun çabuk şarj bitmesini olduğunu bilirsiniz. Fakat Venus 5.0 X’in fazla güç tüketmeyen Snapdragon çipseti ve pil ömrü optimizasyonuna sahip olması sayesinde enerji tasarrufu sağlanıyor. Böylece cihaz, 1 tam gün boyunca rahatlıkla kullanılabiliyor.
  • Son olarak Vestel’in kendi uygulama ve hizmetlerinden bahsetmek istiyorum. Venus 5.0 X’in içindeki uygulamalardan Smart Remote ile telefonunuzu Vestel Smart TV kumandası olarak kullanabilir, faydalı ve eğlenceli bilgiler içeren Vestel Takvim uygulaması ile çeşitli sürpriz hediyeler kazanabilir, Smart Center uygulaması ile telefonunuzdaki resim, video ve müziklerinizi Vestel Smart TV’ye aktarabilirsiniz.
  • Ayrıca Vestel Cloud servisi ile 10 GB‘lık depolama alanı Venus Akıllı Telefon kullanıcıları için 2 yıl boyunca ücretsiz olarak sunuluyor.
  • !!! Venus 5.0 X’in Bluetooth ve GPS desteğinin yanında Wi-Fi ve 3G ile internete bağlanma imkanı mevcut. Ancak görüntülü konuşma ile ilgili yanlış bilinen bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Görüntülü konuşma bir telefon özelliği değildir. Telefonlara yüklenen Skype, Tango, Viber gibi uygulamalar aracılığıyla yapılır. Tüm bu uygulamaları Venus 5.0X’in içindeki Google Play’den ücretsiz indirebilirsiniz.

 

Ne dersiniz? Bu özelliklere bu fiyat sizce de çok cazip değil mi? Blogundan ayrı kalmak, bağını koparmak istemeyen bloggerlar için oldukça uygun bir akıllı telefon Vestel Venus 5.0 X. Akıllı telefon almak isteyenlerin mutlaka inceleyip değerlendirmeleri gerektiğini düşünüyorum.

Blog Blogger İçin Midir Halk İçin Mi?

Öncelikle bu satırların yazarının Blog aleminde henüz çok yeni olduğunu söyleyerek başlamakta fayda var. Belki sizin de onlardan biri olduğunuz, her gün hemen hemen her yerde karşınıza çıkan tecrübeli “blogger” lardan değilim. Henüz birkaç ay önce açtığım, vakit buldukça ve elimden geldiğince özgün içeriklerle beslemeye çalıştığım liveaplus.com da, şu anda okuduğunuz Bloghocam veya benzeri uzun soluklu ve kaliteli bloglardan biri değil. İşin çok başındayım, acemisiyim anlayacağınız.

 

Bir işin acemisi olmak, üzerinde taşıdığı bir çok dezavantajın yanında çok da önemli bir avantaja sahip olmak demektir. Bir alemin içinde “acemi” olarak bulunurken, henüz o alemin bir parçası olmadığınız için aynı anda da dışarıdan nasıl göründüğünü bilirsiniz. Bu sayede objektif olabilir, henüz kazanmadığınız tecrübeden dolayı işinizi, o işi yapmayanların gözüyle görebilirsiniz.


Ben de blog yazmaya çalıştığım bu kısa zaman içerisinde gördüklerimi, bu yolculukta şu ana kadar yaşadıklarımı, hala işin acemisi olmanın avantajını kaybetmeden kelimelere dökmek istedim ve bunu da siz Bloghocam takipçileriyle paylaşmanın güzel olacağını düşündüm. Teknik konularda ahkam kesmek henüz haddime değil. Bu yazıda daha farklı sularda gezineceğiz.


Blog yazmak ve blog sayfası/sitesi yönetmek konularında çok fazla bilgi eksikliğim var. Bu yüzden bu konuda bulduğum her yazıyı, kaynağı okumaya çalışıyorum. Bloghocam da düzeyli ve doyurucu içeriği ile en sık başvurduğum kaynaklardan biri.


Okuduğum bu yazılardan gerçekten çok fazla ve değerli bilgiler edindim. Olumlu ve olumsuz anlamda değerli bilgiler.

 

blog


Gördüm ki herkesin blog yazmak için farklı sebepleri var. Takip ettiğim bunca yazıdaki tavsiyeler içinde bu konuda bahsedilen en yaygın sebep para ya da benzeri maddi çıkarlar kazanmak. Görünen o ki günümüz dünyasının en büyük trend ve aynı zamanda yanılgılarından biri olan “kısa sürede kazanmak” beklentisi aynı zamanda blog yazmaya karar vermekteki en büyük sebeplerden biri. Sosyal medyayı, gündemi ve günceli takip eden ortalama bir okur kısa süre içerisinde popülerleşen, meşhur olan, reklamlarda, filmlerde, dizilerde oynamaya başlayan, kitaplar yazan, çok satan gazetelerde köşe sahibi olan blogger’ları gördükçe bu işin kolay yoldan para ve ün kazanmak için geçerli bir yol olduğu fikrine kapılabiliyor. Tahmin ediyorum ki şöyle başlıyor olay: “Abi çevrem geniş, arkadaşlarım, arkadaşlarına yaysa, onlar kendi arkadaşlarına yaysa sonrası çorap söküğü gibi gelir. Kalemim zaten çok sağlam. Kısa sürede sayfaya reklam alırım. Sonra bir gazetede haber olsam, -ki bunu sağlayacak arkadaşlarım da var- oldu bitti. Ne kadar kolay değil mi? Mısır patlatmak gibi. Birkaç mısır tanesi patlayana kadar biraz beklersin. Sonrası patır patır kendiliğinden gelir.


Bu fikre nereden mi kapıldım? Şu ana kadar sayfamı nasıl geliştirebileceğimi öğrenmek için yaptığım araştırmalar sırasında en çok rastladığım makale konuları şöyle:

 

- Nasıl kolay yoldan reklam alınır?

- Nasıl kolay yoldan takipçi arttırılır?

- Nasıl kolay yoldan para kazanılır?

- Blog yazarak kolay yoldan para niçin kazanılmaz?

- Blog yazarak parak kazanmak için neler yapmak gerekir?

 

vb, vb.

 

İşin ilginç tarafı, itibar edilebilecek ve gerçekçi yanıtların büyük bölümünde yukarıdaki sorulara verilen tek cevap aşağı yukarı aynı: Sabır, sabır, sabır.

Genellikle şöyle başlıyor tüm yazılar: Blog yazarak kısa yoldan para kazanmak mümkün değildir.


Bu görüşe ben de katılıyorum. Göz önündeki başarılı örneklerin bir çoğu bu işin henüz yeni olduğu dönemlerde başlayıp yıllarca emek harcamış, bloglarını, kendilerinde var olan cevheri geniş kitlelere ulaştırmak için yeni bir mecra olarak başarı ile kullanmış ve henüz bu alanda çok fazla oyuncu olmadığı dönemde diğer sıradan örneklerin arasından kolaylıkla sıyrılmışlardan oluşuyor. Yani, sahada oyuncu azken kalitelileri kolaylıkla parlayarak diğerlerinden ayrılabiliyorlardı. Ancak şu anda durum böyle değil. Çok fazla blogger ve çok fazla blog var. Ve bu karmaşada diğerlerinden farklılaşmak artık o kadar da kolay olmasa gerek.

 

Bu durum sadece blog yazmak ile ilgili bir durum da değil zaten. Tüketim dünyasında yaşıyoruz ve birşeyleri tüketmek artık günün bir gereği. 90’ların sonu ve 2000’lerin başındaki “dot-com bubble” da benzer bir dönemin farklı biçimde yaşanmasından başka birşey değildi. Bir anda popülerleşen bir mecra, barındırdığı kanallar hızla artarken, yerini dolduran başka bir rakip mecranın ortaya çıkması ile popülerliğini aynı hızla yitirebiliyor.


Bu yüzdendir ki blog yazarken kalıcı olabilmek için en önemli gereksinim “Sabır”. Bir yandan sabrederek hızlı bir başarı beklememek gerekirken, diğer yandan da içeriğin önemini göz ardı etmeden üretmek gerekiyor. Yine okuduğum makalelerden gördüğüm kadarıyla, Bloglar ile ilgili bir yazı hazırlıyorsanız, mutlaka kullanmak gereken bir söylem daha var:  “content is king” yani “içerik kraldır” (böylece biz de bu yazımızda bu vecibeyi yerine getirmiş olduk).  Bu tam bir klişe. Ancak aynı oranda da gerçekçi bir söylem. Ormandaki en sağlıklı, en gürbüz, en parlak yapraklı ağaçlardan olmak lazım ki kuraklık geldiğinde ya da fırtına çıktığında ayakta kalabilesiniz. Bu yüzden yılmadan, usanmadan özgün içerik üretmek ve üretmeye devam etmek şart.

 
Sabır ve içerik, uzun zamandır bu işi yapanların süzgecinden geçerek yeni başlayanlara ilettikleri en değerli ve ortak iki tavsiye. Peki yeni bir blogger’ı bu işe iten yegane motivasyon para kazanmak ya da ünlü olmak mıdır? Bence değil. En azından benim için değil.

 
Beni bu zor ve uzun yolculuğa sürükleyen şey “kazanmak için üretmek” değil, "ürettiğim için paylaşmak” isteği oldu.

 
Çok uzun soluklu ve başarılı örnekler olmamasına rağmen bir süre amatörce öykü yazdım. “Yazmak” eylemi keyif verdikçe kafamdaki düşünceleri, öğrendiklerimi, beğendiklerimi yazıya dökme isteği beni içten içe kemirmeye başladı. Bunların kalıcı olabilmesi için “blog” iyi bir alternatif olarak göründü ve başladım. Başlangıçta “kendim için yazıyorum, okunmasam da olur” şeklinde düşünsem de, bloga yazı ekledikçe, okunuyor olmanın, yazmak kadar değerli olduğunu gördüm.


Sayfam şu anda çok kısıtlı bir kitleye hitap ediyor. Ancak birinci ve ikinci kuralı unutmuyorum. İçeriğim yeterince iyi ise zamanla daha çok okunacağını düşünüyorum. Bunu zaman gösterecek. Şu anda bana düşen, özel hayatımda bir yolunu bulup fırsatlar yaratarak kaliteli, en azından benim okuduğumda keyif alacağım içeriklerle sayfamı beslemek ve sonrasında beklemek.


Blogumu yayına aldığımdan beri geçen kısa süre içerisinde  beklediğim kadar olmasa da yakın çevremden bazı eleştiriler de aldım. En sık karşılaştığım eleştiri “yazıların çok uzun” şeklinde oldu. Doğrudur, uzun yazılar yazdım. Ancak, blogun orada olma sebebi “yazma isteği” olduğu için bu kaçınılmaz. Yazılarım uzun çünkü yazmak istiyorum. Bu kadar basit. Ancak uzun yazılar, yazanın taşıdığı motivasyonu okuyana aktaramıyor. Yukarıda da bahsettik, zaman tüketim zamanı. Zaman hız zamanı. Okuyucu da daha kısa sürede daha çok şey okumak istiyor. Bu yüzden “uzun yazı” çok da çekici gelmiyor. Buna bir orta yol bulmak gerektiğini görüyorum. (yılma okuyucu… evet bu yazı da gittikçe uzuyor biliyorum, ama lütfen yılma. buraya kadar geldiysen kalanını da okuyabilirsin, haydi gayret)

Araştırmalarımda gözlemlediğim bir başka tavsiye, bir blog içinde yer alan yazıların yelpazesini fazla geniş tutmamak gerektiği yönünde. Her konuda yazmak, her konuyu biliyor gibi görünmek olarak algılanabilirmiş. Bu da okuyucunun gözünde “samimiyetsiz” bir algı yaratmasına sebep olabilirmiş. Bir nevi hıncaluluçvari bir şekilde her konuda ahkam kesmemek gerekirmiş.

 
Saygı duyarım, ancak tam katılmıyorum. Yazılarımın amacı, ilgi alanıma giren konuları başkaları ile paylaşmak. Bu paylaşımların uzun vadeli olması için de mümkün olduğunca güncelden uzak kalarak, kalıcı ve “zamansız" yazılar olması, 5 yıl, 10 yıl sonra bile okunsa aynı tazeliği koruyor olabilmesi için gayret gösteriyorum. Bu amaçla öncelikle bildiklerimi yazarak başladım. Ancak, ilgi alanıma giren konular, bilmediğim bir çok detay da içeriyor. Bu sebeple araştırıyor, öğreniyorum. Yani yazmayı bir bakışla yeni bilgilere ulaşmak, yeni şeyler öğrenmek için bir araç olarak kullanıyorum. Ve burada herhangi bir samimiyetsizlik olduğuna inanmıyorum.

 

Samimiyet demişken, çevremden gelen bir başka eleştiriden de bahsederek yavaş yavaş yazıyı bağlayalım. Her yiğidin yoğurdu farklı yemesinde olduğu gibi, her blogger’ın tarzı farklı. Her blogun da rengi farklı. Görebildiğim kadarıyla çok samimi, okuyucusuyla çok içli dışlı, mizah tonunu oldukça üst seviyede tutarak yazan bloggerlar da var, TV’de bir siyasi programa konuşmacı olarak çıkmışçasına resmi yazanlar da. Hepsine saygım sonsuz. Tarz, tarzdır. Ancak, yazdığım yazılarda kullandığım dile dikkat etmeye çalışıyorum. Türkçe bilgim ortaöğrenimim sırasında öğrendiklerimden aklımda kalanlar kadar. Bazı hatalar yapıyorum ki bu çok normal. Elimden geldiğince bunu azaltmaya çalışıyorum. Ancak yazarken kullanılan dilin, okuyucuya olan saygı seviyesini bozmaması gerektiğini düşünüyorum. Yani, günlük dil kullanmak, okuyucu ile samimi olmak adına Türkçe’nin temel kurallarının bile yok sayılarak yazılmasını doğru bulmuyorum. Samimiyet adına Türkçe’yi bozmak yanlış bence.


Son olarak madalyonun bir de diğer tarafına göz atmak istiyorum. Olaya tam ters yönden bakarsak, okuyucunun da bazı sorumlulukları mevcut. Bu yolda tecrübe kazanmaya çalışan tüm blogger’ların mutlaka bir geri bildirime ihtiyaçları vardır. Okuyucu, takip ettiği bloglar ve okuduğu yazılar hakkında samimi (bu “samimiyet" yine çıktı karşımıza), objektif ve mümkün olduğu kadar detaylı yorumlarını direk olarak yazara iletmelidir. Bu sayede yazarın hem hatalarını hem de okuyucu beklentilerini anlaması ve kendisini geliştirmesinin mümkün olacağı gerçeği akılda tutulmalıdır.

 
Yazının başlığına geri dönerek bitirmek gerekirse, blog yazmak blogger’ın hem kendisine hem de okuyucusuna bir borç ödemesi olarak algılanmalıdır. Blogger hem kendi yazma isteğine hem de okuyucunun okuma arzusuna karşı sorumluluk taşımalıdır. Yani blog hem blogger içindir hem de halk için.

 

Yazar hakkında: Altuğ Tatlı; 43 yaşında, evli ve iki kız çocuk babasıyım. Bir otomotiv firmasında Bilgi İşlem Yöneticisi olarak çalışıyorum. 2014 Temmuz’unda liveaplus.com ‘u yayına açtım ve işlerimden fırsat buldukça burada hayata dair yazılar yazmaya çalışıyorum.www.facebook.com/liveaplus